kapat

23.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Denizle geçti ömür...
Deniz, ilk sabrı öğretir. Bundan iyi erdem olur mu? Rüzgârı öğretir, bundan iyi işaret olur mu? Rengi öğretir, bundan iyi söz olur mu? Yalnızlığı öğretir, bundan iyi ders olur mu?

Ne zaman karada, sandalların dibinde, iskelenin üstünde yığılmış balık ağı görsem içim burkuluyor.

Ağ dediğin, deniz içindir. Yeri, denizin içidir.

Zaten bilinir ki, karada, güneşin altına bırakılmış ağlar, hele üstlerine kediler de yatıyorsa çok çabuk heder olur giderler. Karışması, iplerin kopması ise, neredeyse kıyamettir.

Eski ağlar pamuk ipliğindendi de daha kolay açılırdı düğümler, şimdilerde ağlar naylon olunca...

Hani mertlik bozuldu derler ya, işte öyle...

Ne zaman şöyle bir balıkçı köyünde gün geçirmek istesem, üstelik İstanbul'dayken ver elini Anadolu Feneri...

Fener'den bakınca Karadeniz sert beyaz köpükleriyle ayağımın altında ama ben denizin dibinde olmalıyım, karaya çekilmiş balıkçı teknelerine dokunmalı, yosunlara basıp, deniz kabuğu toplamalıyım.

İşte o nedenle benim için Fener'in minik koyu, tepelerinden daha evlâdır. Orada bir gün tuhaftır ki, hem bir asır gibi geçer, hem de bir "an."

"Ağ dediğin, denizin içinde olmalı. Dibe doğru süzülürken gümüşi pırıltılar yaymalı, içine çeşit çeşit balıklar dolmalı. Hem, arada Yunus balıkları o ağları parçalamalı ve hiçbir balıkçı onlara kızmamalı, onları öldürmemeli değil mi balıkçı Mustafa Amca?"

Denizde geçti bir ömür

Bir balıkçı barınağında, minik tabureye oturmuş, numarası epey büyük gözlükleri, gözünde... Elinde, mekiği andıran ağ iğnesi. Önünde kırmızı naylon minik kareler... Mustafa Amca, minik karaler arasında dolaştırıyor ellerini. Dikkatlice bozuk kare arıyor.

Çünkü tüm balıkçılar bilir ki, bozuk kare, delik ağ, kaçan balık demektir. Zaten balık az iken, ele geçeni de kaçırmak ne ola ki...

"Bu deniz var ya bu deniz, Karadeniz'i, Marmara'sı bak saymıyorum Ege'yi Akdeniz'i, trol olmasa Türkiye'yi doyurur. Ama kimse anlatamadı bunu o kolay deniz balıkçılarına. Emek vermeden, sabretmeden, elin denize değmeden, parmağın misinadan yarılmadan, iğne batmadan balıkçılık mı yapılır?"

Mustafa Amca tam 71 yaşında. 15 yaşında çıkmış denize, yani tam 55 sene önce. Hâlâ denizde...

Desek ki; "denizde, denizle geçmiş yaşam" yalan olmaz...

Mustafa Amca der ki; "Deniz insanla konuşur. Dilini bileceksin, dinleyeceksin. Hep dostun gibi görünse de boş anını bekler, hissedeceksin."

İyi de Mustafa Amca, deniz dilini nasıl öğrenir insan?

Deniz, ilk sabrı öğretir. Bundan iyi erdem olur mu?

Rüzgârı öğretir, bundan iyi işaret olur mu?

Rengi öğretir, bundan iyi söz olur mu?

Yalnızlığı öğretir, bundan iyi ders olur mu?

Öyleyse sormamalı bu soruyu.

Çocuğun gibi sev
"Balığa, ağa, iyota, denize, dalgaya, lodosa, poyraza, seren direğine bir ömür verdin de, deniz sana ne verdi Mustafa Amca?"

"Bir ömür."

Ağustos'un 20'si oldu mu, deniz çağırır balıkçıları. Ağlar, sabırsızdır suya kavuşmak için. Martılar karada yankı bulan kısık çığlıklarını, dalgalarla ufka göndermenin telaşıyla kanat çırparlar.

Ağustos'un 20'si oldu mu, balık çağırır balıkçıları. İstavrit, lüfer, palamut hatta torik. Eskiden olsa saymakla bitmezmiş balıklar. "Ama buna da şükür" diyor balıkçılar.

Mustafa Amca'nın ömrü denizde geçmiş ya, tepede duran, beyaz kireç badanalı feneri de o yaşatmış yıllarca. Şimdiki gibi bilgisayarlı değil ya fener, "lüküs" yakarlarmış tepesinde. Her gece, saat başı gidip kurarmış mengeneyi ki, "lüküs"ün konduğu tabla dönebilsin. Ne olsa kıyı kayalık, deniz gündüz başka, gece başka ve asla şakaya gelmez. Her tedbiri alacaksın.

"Hangisi zordur Mustafa Amca; fenere bakmak mı, balıkçılık mı?"

"Şimdiyi bırak, o zaman da fenercilikte bir iş yoktu. Saat başı iş düşerdi, gece kalkıp kurardık lüküsü. Ama balık öyle mi, gecesi başka, gündüzü başka. Vallahi gözünün yaşına bakmaz deniz. Gözü karardı mı, senin de dünyan kararır. Balıkçılık meşakkatli iş ama güzeldir be. Nankör değildir ki deniz. Onu çocuğunu sever gibi sevdin mi, üstüne titredin mi, ana gibi karnını doyurur, baba gibi ömrüne sahip çıkar. Deniz iyidir de insanlar kıymetini bilmez."

Bildim ki, balıkla balıkçının kendilerine ait bir dünyaları var. Birbirlerini sevip kolluyorlar. Bildim ki, dışarıdan bakanlar, bizler dikkatle izlemeliyiz onları. Denizi de, balığı da, denizciyi de.

Bundan böyle denizi dinleyin biraz. Denizin sözü köpüktür, rüzgârdır, dalgadır, martıdır, balıktır.

Bundan böyle karada gördüğünüz ağlara dokunun bir an.

Yaşamak çoğu zaman dokunmaktır.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır