Hayat öpücüğü
Hükümet, enfarktüs geçiren ekonomiye nihayet kalp masajı yapmaya karar verdi. Bu yerinde bir müdahaledir.
Maliye Bakanı Sümer Oral, krize giren piyasaları rahatlatacak önlemleri saptadıklarını ve Cuma günü Bakanlar Kurulu'nda karara dönüştüreceklerini bildirdi.
Mali milattan ve "nereden buldun?" sorusundan vazgeçileceğini, faiz gelirlerini eskisi gibi kaynağında stopaj yoluyla vergileyeceklerini, borç ve faiz kıskacındaki işletmeleri yeni kredi olanakları ile rahatlacaklarını ve tüketici kredilerini caydıran fon kesintisini kaldıracaklarını açıkladı.
Gerçekten de bu tedbirler, gerileme sürecine giren ekonomi üstünde doping etkisi yaratacak, ülkeyi içine düştüğü karamsarlıktan çıkaracak, tekrar heyecan ve umut verecektir.
Önce Bankalar Yasası, sonra işçi emeklilik yaşının yükseltilmesi, memurlara yarı yıl zammının yüzde 20'de tutulması ve ardından bu tedbirler..
Hükümetin zor kararları peş peşe hayata geçirmesi, siyasi istikrarla birlikte ekonomik istikrar beklentilerine de olumlu bir cevaptır.
Ama belirttiğimiz gibi bu tedbirler, kriz geçiren hastaya hayat öpücüğüdür. Ayağa kalkıp koşmak için fazlası gerekiyor.
Bundan sonraki hedef, krizi doğuran asıl sebebi, yani yüksek faizi indirmektir. Türk ekonomisi, bu faiz oranlarının yarattığı maliyetlerle rekabet edemez.
Hükümet, ülkenin zaten kıt olan parasal kaynaklarını spekülasyondan üretime yönlendirmenin çarelerini aramaya başlamalıdır.
Soğuk duş..
Avrupa'nın iki yüzlülüğünü açığa vuran bir itiraf, Avrupa ile bütünleşme hayallerimizi yıktı.
Avrupa Birliği Dışişleri Komitesi Başkanı Tom Spencer, önceki gün bir Amerikan haber ajansına şu açıklamayı yaptı:
"Türklere ilerde bir gün AB'nin parçası olacakları yolunda 30 yıldır söz vererek dürüst bir davranışta bulunduğumuzu düşünmüyorum. Çünkü gerçek, AB'nin Türkiye'yi üye olarak kabul etme yolunda hiç bir niyeti olmadığıdır!"
Peki niyetlerini niye gizlediler?
Çünkü Soğuk Savaş döneminde komünizm tehdidine karşı Avrupa'nın güvenliğini savunan cephede en geniş sınırları Türkiye savundu. Türkiye o dönemde Yunanistan'la birlikte Avrupa Topluluğu'na girme şansını Ecevit yüzünden heba edip, ardından Sovyetler Birliği'nin de sonu gelince oyun bitti.
Tom Spencer'in itirafı, Avrupa Birliği'nin bir Hrıstiyan Kulübü olduğu şüphelerini güçlendirecek ve Türkiye'deki Avrupa karşıtı rüzgarları kışkırtacaktır.
Ama sağduyuyu kaybetmemek gerekiyor.
Demokrasi ve insan haklarını temel alan değerler, bizim Avrupa'ya yaranmak için değil kendi geleceğimiz için peşinde koştuğumuz ulusal hedeflerdir.
Papaza kızıp oruç bozamayız.
Türkiye, bugüne kadar AB üyeliğini geciktirmek için bahane olarak gösterilen hastalıklarını iyileştirmek ve eksiklerini tamamlamak çabasından vazgeçmeyip başarılı olduktan sonra varsın Avrupa bizi içine kabul etmesin.
Kaldı ki devran döner, yeni fırsatlar doğar.
İngilizler Fransa'nın etkisiyle iki defa veto edildiler ama bu yüzden ulusal hedeflerinden sapmadılar.
Türkiye AB'ye hiç alınmayacakmış gibi yeni bir vizyon oluşturmaya, yarın girecekmiş gibi reformlarını tamamlamaya çalışmalıdır.