Nescafe geldiğinde yanında şeker bulunmuyor. Kaşık da yok.
Yönetici, "O ne kızım? Hani şeker, hani kaşık?"
Ben Çaycı'ya ilk ısmarlayışımda şakasını da yapmıştım: "Sütsüz olsun, şeker istemem, kaşık da, tabak da. Fincan da istemem ama..."
Çaycı, "Ulaş Bey sade içiyor, kaşık hatta tabak da istemiyor efendim" diye hafifçe gülümseyerek aramızda işin bir hikayesinin olduğunu da ima etmeye çalışıyor. Hikayeyi yöneticiye de anlatıyorum. Çok hoşuna gidiyor.
Biraz sonra yönetici, "Bir şey daha içelim" diyor. "Okey, çay alayım bu kez."
Çaycı çayımı iki şekeri ile önüme koyduğunda yönetici "O şekerler ne? Hani şekersiz içiyordu" diye takılmadan edemiyor.
Çaycı: "Ulaş Bey çayı iki şekerli içiyor efendim." Doğru idi. Bana bir kere de çay ikram etmişti.
Bir gün Çaycı'ya masuscuktan sordum: "Önlüğünüz ne kadar temiz maşallah. Çok sık yıkıyorlar herhalde." Çaycı: "A, aşkolsun Ulaş Bey, yıkamasalar da ben onu öyle giymeyi kendime yakıştıramam, götürür evde kendim yıkarım." Bu arada, elleri de tertemizdi Çaycı'nın.
Bu hikayeyi anlattığım genç bir arkadaşım bir iş adamının bekleme salonunda otururken bir başka Çaycı'yı izliyor. Çaycı içeri girmeden önce tepsiyi bir masanın üzerine koyarak fincanların hepsinin kulpunu dışarı çevirmiş. O da benim gibi nedenini anlamamış gibi yaparak sormuş: "Fincanları niçin çevirdiniz öyle?" Çaycı, fincanlardan birinin kulpunu tekrar içeri çevirerek fincanı alıyor gibi yapmış; "Bakın böyle mi kolay" ve kulpu tekrar dışarı çevirerek; "Böyle mi kolay?" demiş.
Bu anektodu seminerlerimde anlattığımda katılımcılardan bir iş adamı da beğenmiş ve, "Bizimki de" diyerek devam etmişti, "Hatta fincan ve bardakları tutarken üst kısımlarından da tutmaz, ağızlarına eli değmesin diye."