Sinan HINCAL
Dünyada öncülüğünü ünlü Walt Disney şirketler grubunun yaptığı bir turizm-eğlence türünün Türkiye'deki ilk örneği, Antalya'da hayata geçirildi. Dünyaca ünlü tarihi mekan ve hatta şehirlerin, bambaşka bir coğrafyada birebire yakın yeniden inşa edilmesi ve devrin atmosferinin yaratılması üzerine kurulu bu anlayış, bütün dünyada Disneyland tatil-eğlence merkezlerinde kurulu bu tür hayal dünyalardan ötürü 'Disney usülü' diye anılıyor.
İşte Türkiye'dede Antalya Havaalanına 20 dakika mesafede, iki akarsuyun arasında, denize sıfır 85 bin metrekare alan üzerinde, bir Topkapı Sarayı kurulu. MNG Holding'e bağlı 'World of Wonders-Wow Hotels' işletmelerinin bir parçası olarak, 'WOW-Topkapi Palace' biçiminde...
Resmi açılış nedir?
Geçen hafta sonu, otel 'resmen açıldı. 'Resmi' açılış şu demek: Makbulü cumhurbaşkanıdır, ama o olmazsa mümkünse en rütbelisinden bir hükümet üyesi ayarlanır, ayrıca kapasite elverdiğince, ne kadar ünlü ünsüz basın mensubu, kamusal şahsiyet, paparazzi mıknatısı varsa davet edilir, oluşan kitlenin meydana getirdiği manevi yoğunluğun gölgesinde, zaten çoktandır işlemekte olan yeni tesisimiz 'vatana millete hayırlı' bir girişim olarak takdis edilir... 16 ay gibi kısa bir sürede 908 odalı, 2000 yataklı bir otel olarak inşa edilen Topkapi Palace'in 'kapasitesi' alabildiğince genişti ve tanıdık tanımadık gazetecilerin cümle alemi oradaydı, öyle ki, bu millet geçtiğimiz cumartesi-pazar gazetesini alıp okuyabilmişse, bu İstanbul'da kalmış o bir avuç gazetecinin insanüstü gayretleri sayesinde olmuştur.
Atamızı taklit etmeli mi?
Topkapi Palace'e doğru yol alırken Türk'ün atasının yaşam çevre ve biçimlerini taklit ederken sergilemeye yatkın olduğu 'bayağılıkların,' burada sıkıştırılmış paket program biçiminde üzerimizde uygulanacağına dair karanlık bir önseziye kapılmıştım. Topkapı Sarayı'nın girişi olan Bâbüsselam'a birebir benzetilmiş tesislerin giriş kapısına yanaşırken mehter takımının gürültüsünü duyunca, bu önsezimin gerçekleşeceği korkusuna kapıldım. Ancak Topkapi Palace'da ondan sonra yaşadıklarım, olumlu anlamda bütün beklentilerimi boşa çıkardı. Birincisi, Osmanlı ortamına dönük 'kitsch-bayağılık' uygulaması kapıdaki mehter takımıyla sona eriyordu. Görevlilerin, kıyafetlerindeki 'otantizm' arayışları, kabul edilebilirdi. Atalarımızın kıyafetleri gülünç bir turistik atraksiyona indirgenmiyordu.
Mimari hakkında uzman lafı yürütecek halim yok.Tesislerin Topkapı Sarayı'na benzeme çabalarını, ancak Babüsselam'ın birebir kopyasını, Aya İrini Kilisesi'nin hemen hemen birebir bir kopyasının 'Kubbe Bar' adı altında dev bir diskotek olarak yorumlanışını ve sarayın çeşitli yapı birimlerinden yapılan stil alıntılarını tanıyacak kadar deşifre edebildim. Bu kadarı ile hem son derece fonksiyonel ve güzel bir turistik tesisin ortaya çıktığını hem de gerçekten, sanki Topkapı Sarayı turistik tesise dönüştürülmüş gibi bir intibaın yaratılabildiğini söyleyebilirim. Mimarların da, teknik uygulamayı gerçekleştirenlerin de çok zor bir işin altından kalktığını düşünüyorum, helal olsun.