Kosova geleceği arıyor
Savaş bitmiş ama Kosova'da acılar dinmemiş. "Kurtulduk" diyen insanlar, hâlâ kara kara geleceklerini düşünüyor
KOSOVA için çok yorum yapıldı, çok değişik şeyler söylendi. Ancak gerçek bir.. Kosova gerçeğinin Osmanlı ile ilişkisinden başlayarak, bugününü ve geleceğini anlatacağım.
Yalnız Türk basınını değil, her gün Internet kanalıyla en az yedi ülkenin gazetelerini takip ediyor ve okuyorum. Kosova'yı tiyatro gibi gören var; Kosova'yı ve Kosovalılar'ı kendi menfaatleri için kullanan ülkeler var...
Bütün bunların özellikle NATO müdahalesinden sonra nasıl bir Kosova ortaya çıkardığını görmek için doğdum yere, Prizren'e gittim.
Üsküp'de ülkemizin çok genç, zeki, dinamik Büyükelçisi Fazlı Keşmir ile konuştum. Fikirleri diplomatça ve resmiydi. Kosova'ya girdiğimde mültecilerin geri dönüşünü, Prizren'e girene kadar yol kenarında yakılmış, yıkılmış evleri gördüm. İnsanlarda büyük sevinç vardı. "Kurtulduk" diyorlardı. Bu insanlar geleceği hâlâ düşünüyor.
Ölümden dönen yeğen
Prizren'e girmeden, yeğenim İbrahim ve yakınları kente 18 kilometre uzaklıktaki Suva Reka'da beni bekliyordu. İbrahim'in ağabeyi, İstanbul'da yanımda çalışan Besim de yanımdaydı.
Çok duygusal bir karşılaşmamız oldu. Ağlaştık.. İbrahim ölümden dönmüştü. Sondra Prizren'e girdik. Prizren tabelasını gördüm.. Bu benim 44 yıl önce ayrıldığım Prizren'e ilk gidişim değil. Ancak ilk defa, yıkılan Prizren'e gidiyorum. İlk defa, bir savaş sonrası doğduğum şehire gidiyorum. Çok değişik duygular içindeydim.
Şehire girdiğimde Prizren'in diğerlerine oranla en az hasar gören yerleşim yeri olduğunu farkettim. Yapı itibarıyla Kosova'daki diğer şehirlerden değişik olduğu için, Sırplar'ın vahşetine en az maruz kalan kasabaydı.. Sebebi de, Prizren'de yaşayan Türkler'dir..
Sırplar ile Türkler, Osmanlı Prizren'i, 31 Ekim 1912 yılında bir perşembe günü terkettiğinden beri çok büyük sorunlar yaşamamışlardı.
Türkler'in Prizren'de barışçı hayat sürmesi ve hoşgörüleri, Sırplar'ın onlara ve bütün kasabaya karşı yumuşak bir tutum içine girmesinde en büyük sebepti.
Yine de, bu kasabadan da ölenler vardı. Bunlardan biri de, çocukluk arkadaşım Hadi'nin 31 yaşındaki oğluydu. Bir kahvede çay içerken Sırplar tarafından katledilmişti. Bu haberi Prizren'den ayrıldığımın son günü, Hadi'yi gördüğümde öğrendim.
Yüzde yüz Türk'ün yaşadığı Prizren yakınındaki Mamuşa'ya gittiğimizde, Türkler beni omuzlarına aldı. Hiç görmediğim insanlar beni sanki oraya gelen bir kurtarıcı gibi karşıladılar.
Onların bu sevincinin, tanıdıkları Ali Şen'in gelmesinden kaynaklandığını biliyorum. Mamuşalılar, yani Tokat'tan gelen bu Türkler kavgacı bir toplum değildi. Sırplar Mamuşalılar'a tarih boyunca fazla dokunmadı. Bundan sonra Arnavutlar'ın Mamuşalılar'a ne kadar hoşgörülü davranacağını ise kimse bilmiyor.
Kosova Savaşı başlamadan, Ali Kırca'nın ana haberlerinde olacakları söylemiştim, tahminlerde bulunmuştum. Bu söylediklerimi bazı Arnavutlar beğenmedi. O söylediklerimi Sırplar da beğenmemişti. Kosova'yı iyi bildiğimden o tahminlerin tümü gerçekleşti. Tahminlerim gerçekleşti diye seviniyor değilim. Ama Kosova'daki gerçekleri herkesin bilme hakkı var. Arnavutlar'ın Türkler'e karşı bakış tarzlarını bütün gerçekleriyle yazacağım. Biliyorum ki, konuyu bilmeyenler darılacaklardır, meseleyi saptıracaklardır. Türkiye'de bazı Türk-Arnavut dernekleri var. Yöneticileri genç, burada doğmuş, Kosova'daki sorunları ancak duymuş olan insanlardır. Onlarla konuştuğumda, gerçekleri benden öğrendiklerinde bana hak verdiler.
UÇK'ya da kızdım
Ben insan olarak, Türk olarak, Prizren'de doğmuş ve 17 yaşına kadar orada büyümüş bir Ali Şen olarak bütün haftayı çok duygu dolu geçirdim.
Sırplar'ın yaptıklarına hiddet duydum. Prizrenli'nin tanımadığı, hapishanelerden gelen hükümlü Sırplar'ın yaptığını gördüğümde hiddetlendim, sinirimden titredim. Kaçan Sırplar'ın evlerini yakan UÇK'lılarını da sevinçle karşılamadım, onlara da kızdım. Çünkü vahşete karşı vahşetle cevap vermek, küçük insanların hareket tarzıdır. UÇK'lıların geçen hafta Prizren'de bir Türk kızına tecavüz ettiklerini duyduğumda duygularım alt üst oldu. Sırplar'a duyduğum hiddetin on mislini UÇK'lılara duydum. O genç kız, Filiz, şimdi sokağa çıkmıyor.
Prizrenli Türk Ali Şen, oradan ayrılırken büyük endişeler taşıyarak İstanbul'a geldi. İkinci Dünya Savaşı'na kadar, Türkler'in, Arnavutlar'ın ve Sırplar'ın Kosova'da beraberce yaşadıklarını iyi biliyorum. Özellikle Prizren, 50'li yılların ortasına kadar çoğunluk Türkler tarafından yönetilirdi. Türkler itibar görür, kasabadaki az sayıda Arnavutlar'ın arzularını yerine getirirlerdi. Bizler Anavatan'a göç edince, köylerden gelen Arnavutlar o bilinen büyük dostluğu sarsmış, Türk ve Arnavutlar'ın arasına soğukluk girmiştir.
Neden böyle oldu?
Neden böyle oldu?
Kosova'da Türk olmanın, Arnavutlar'a ve Sırplar'a göz kırpmadan, her iki tarafa eyyamcılık yapmadan tam Türk olarak yaşamanın ve hareket etmenin ne olduğunu en iyi bilenlerdenim..
28 Mayıs 1956 yılında ayrıldığım Prizren'de bugünkü kaos yoktu. O yıllardaki Prizren genel siyasi yönden komünistlerin kontrolünde olmasına rağmen halk huzurlu yaşıyordu. O zamanki ürkekliğimiz, biz Türkler'e karşı sadece Sırplar'ın değil Arnavutlar'ın tutumları nedeniyleydi. Bunu dile getirdiğimizde Türkiye'de kendini Arnavut zanneden göçmenlerin hep değişik tavırları oldu.
Özellikle Prizren'de hep Türkler Arnavutlar'a yardımcı olmuştur. Bugün ise kasabadaki yönetim Arnavutlar'ın elinde ve geçen hafta çocukluk arkadaşlarım ve Türkler'in 1956 yılında olmayan endişelerini gördüğümde yıkıldım.
UÇK Prizren Sorumlusu ve Bağımsız Sendika bir bildiri yayınladı. 7 Temmuz 1999 tarihinden itibaren Prizren'de artık resmi lisan tek olacaktı.. ARNAVUTÇA..
İşyerleri ve okullarda asılı tabelalarda Türkçe ve Sırpça ibareler kaldırılacaktı. Sırpça umurumda değil.. Prizren'de Sırp kalmamış.
Ama yüzde 35'i Türk olan ve Arnavutlar'dan evvel Prizren'de tarihi yerini almış Türkler'in işyerlerine Türkçe tabela asmamaları ne demekti? Bu tavır bundan sonra Prizren'de Türkçe eğitim veren okulların kapanacağına mı işaret ediyordu? Bu mantıktaki Arnavutlar'ın bu konuda güçlerinin yetmeyeceğini biliyorum. Çabaları kendi aleyhlerine sert bir şekilde dönecektir.
Türk kamuoyu hep Arnavutlar'ın yanında oldu. Türk devleti hem Arnavutluk'a hem de Kosova'daki Arnavutlar'a hep yardım etti.
Peki Sırp milliyetçilik ve zulmünden uzun yıllar çeken, aslında Prizren'in esas sahibi olan Osmanlı torunları Türkler'in bundan sonra Arnavutlar'dan endişe duymalarını nasıl izah edeceğiz?
Sırp zulmü Türkler'e acı vermiştir. Ancak mutemel bir Arnavut baskısı ve Türkler'e karşı şovenist duyguları, oradaki Türkler'e çok daha ağır gelir. O insanları duygusal yönden perişan eder. "Madem Türkçe lisanımız, eğitimimiz elimizden alınacaktı Sırplar neden gitti" demeye başlayan Türkler var.