|
NECATİ DOĞRU(ndogru@sabah.com.tr
)
|
Kendini kurşunlama HikmetTürkiye'yi saydamlaştır!
Bir sihirli değneğim olsa; vursam bir nar ağacına, narlar çatlasa kahkahadan... Ve bebek yüzlü kızlar, uzatsa başlarını tane tane dallardan... Şair böyle hayal ediyor...
Hikmet Uluğbay'ın sihirli değneği olsaydı, vursaydı değneği Ankara'nın taşına, toprağına, bütçesine, bankasına, borsasına Türkiye saydamlaşsaydı, kendisini kurşunlamasına gerek kalmazdı...
Kendini vurma Hikmet.
Türkiye'yi saydamlaştır!
Bize kendini vuran değil, Türkiye'yi saydamlaştıracak bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, Hazine'nin, Merkez Bankası'nın, Maliye'nin, DPT'nin başına gelmiş yüksek bürokratlar gerekli.
Ne kadar saydamlık.
O kadar demokrasi...
Saydamlık, şeffaflık, açıklık, dürüstlük, yüksek ahlâk olmadığı için Türkiye bunalımdan çıkamıyor. Halktan toplanan vergilerin, nerelere, nasıl, hangi verimlilikte harcandığının hesabı apartman kapıcıları ile Şırnak'daki korucuların bile anlayabileceği bir sadelikle, netlikle, açıklıkla ortaya konulmuyor. Konulmadığı için de ekonomi bunalımdan çıkamıyor.
***
Tamam! Güzel duygu...
Hikmetler ölmez...
Hikmet Uluğbay, "uğrunda ölebileceği bir devlet adamlığı gururu olması gerektiğini" bu topluma keşfettirdi, kendini vurarak, Türk siyasetçileri içinde onuru için ölümü göze alabilen ilk politikacı örneğini verdi. Fakat bu yeterli değil. Bize kendini vuran Hikmetler değil, Türkiye'yi saydamlaştıracak Hikmetler gerekli.
Ne kadar saydamlık...
O kadar korkusuzluk...
Türkiye'de saydamlık olsaydı ne IMF reçetelerinden korkulur, ne emeklilik yaşının 62'ye çıkartılmasından ne 'Mülkiye ile Maliye kadrolarını ele geçirdi, şimdi de askeriye kadrolarını ele geçiriyor' diye Fethullah Gülen'den, ne Besmele çektikten sonra ABD'ye bağlılık yemini ederek Amerikan vatandaşı olup işi garantiye bağladıktan sonra Meclis milletvekili olan başı örtülü Merve'den...
Hatırlayınız...
10 gün önce bizi yıllardır devletin din bastonu diye kullandıkları Fethullah Gülen'den korkutmuşlardı. Adam irtica getirmek için pusuya yatmış diyorlardı. Ne oldu? Türkiye'de saydamlık olsaydı, bu kadar din sömürücüsüne de gerek kalmazdı çünkü kimse "Biz Allah'ı daha çok seviyoruz..." demekten başka bir özelliği olmayanların arkasından gitmezdi. Ama Türkiye'de halktan toplanan vergilerin nerelere, nasıl, hangi verimlilikte harcandığı saydam olarak açıklanmadığı için zavallı halk kitleleri de din sömürücüleriyle, milliyetçiliği, bayrağımızı ve bütün ustalıkları kaldıraç yapıp iktidara gelmek isteyenlerin ardından gidiyor. Ve Türkiye, dünyanın en itibarsız pasaportuna, en itibarsız parasına, en itibarsız mahkemesine, en itibarsız bütçesine, en itibarsız imajına, en itibarsız Hazine'sine sahip ülke olarak bunalımdan çıkamıyor. Türkiye'nin Hazine'si itibarsızlık batağında fakat Hazine'nin başında bir kaç yıl çalışanlar özel sektör holdinglerine ve bankalarına milyonlarca dolar transfer ücreti ve ayda 40-50 bin dolar maaşla yönetici oluyorlar. Niçin? Saydam olmayan ilişkileri özel sektöre satarak, rant yaratmak için...
***
Kendini vurma Hikmet.
Türkiye'yi saydamlaştır.
50 yıldır sürekli olarak ekonomi bunalıma girdi diye "memura düşük zam, halka yüksek vergi, çalışana 62 yaşında emeklilik" türünden tamamen vur abalıya palyatif önlemleri büyük reform diye yuttur gitsin yapıyorlar.
Ne kadar saydamlık.
O kadar demokrasi.
Sabancı Üniversitesi öğretim görevlisi İzak Atiyas ile deneyimli bir Hazine bürokratı olan Şerif Sayın saydamlığı; "Devletin, millete hesap vermesi, halkın devlete emanet edilen kaynakların nasıl kullanıldığını izlemesi" diye tarif ediyorlar. Saydamlık olmazsa ne oluyor? İzak Atiyas ile Şerif Sayın sıralamayı yapmışlar.
Ben aynen aktarıyorum:
"Demokratik sistem tökezler, çünkü milletin devleti denetleyebilmesinin ilk şartı, kamuya hesap verme sorumluluğu, ortadan kalkmış olur.
Meclis'in, dolayısıyla muhalefetin hükümeti denetleme yetkisi elinden alınmış olur.
Hükümetlerin sağlıklı politika üretmeleri zorlaşır, çünkü hesabını bilmez.
Partiler milletin gözünde birbirine benzemeye başlar.
Milletin devlete güveni azalır.
Borçlanmanın maliyeti artar, risk primi yükselir.
Yolsuzluklar artar.
Devlet içinde ihtiyari yetkiler artar ve hesabı sorulmaz.
Kamu hizmetlerinin etkinliği azalır, hizmet kalitesinde iyileşme yapmak zorlaşır.
Hizmet maliyetinin artmasından ötürü, devlet asli görevlerini yerine getiremez olur."
|
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|