30 yıldır enflasyondan ve enflasyonun sebep olduğu hastalıklardan kurtulamıyoruz.
Enflasyon ahlakı çökerterek toplumu çürütür. Çürümenin yargıyı etkileyecek boyutlar kazanması, bir devletin ve toplumun duvara çarpması demektir.
Çünkü böyle toplumlarda haklı değil, güçlü olan kazanır. Her şey parayla satın alınabilir. Böyle ülkelerde çöküşü delillendiren en trajik söz şudur: "Avukat tutacağına hakim tut!"
Şükür ki Türkiye uçurumun dibine bu ölçüde vurmadı. Ama şu da bir gerçek:
Mahkeme duvarlarında yazılı olan "Adalet mülkün (yani devletin) temelidir" sözü gitgide bir büyüğün tutulmayan öğüdü durumuna düşüyor.
Trilyonluk ihtilafların haklı-haksızını ayda en çok 450 milyon maaş alan hakimler belirliyor.
Geçen yıl Yargıtay Başkanı "Hakimler vicdanları ile cüzdanları arasına sıkıştı" demişti.. Bu, devletin temellerinden gelen bir çatırtı sesiydi.
İktidarın bu alarmı ciddiye alması gerekirdi.
Hakim ve savcıların maaşları, adli tatilin sonu olan 6 Eylül'e kadar parlamenter aylıklarına endekslenmediği takdirde eyleme geçeceklerdir!
Bu istek gerçekleşirse Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanları ile Yargıtay ve Danıştay Cumhuriyet Başsavcıları'nın aylıkları milletvekilleri gibi 1 milyar 464 milyon lira, mesleğe yeni başlayan hakim veya savcının aylığı ise milletvekili maaşının yüzde 35'i olan 512 milyon lira olacaktır.
Adalet istiyorsak, adalet dağıtanları namerde muhtaç duruma düşürmemek zorundayız. Geçim zorluğu, vicdan üstünde ipotektir ve kaldırılması geç bile kalınmıştır.
İstediğiniz kadar yasa çıkarın, cezaları ağırlaştırın.. Vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmış hakim ve savcılarla kamu düzenini kuramazsınız!
Burada başka bir sorun çıkıyor:
Devletin imkânı bu kadar.. Devlette elini güçlü hisseden her meslek grubu böyle rest çekmeye alışırsa iş nereye gider?
Hakkını bu yolla aldığını bilen hakim, aynı gerekçeyle eylem yapacak memura vicdan huzuru içinde nasıl ceza verebilir?
Bir Turco çıkaramadık
Modern devlet bunun da çaresini bulmuştur.
Devlet, işsizlerin ekmek kapısı değil, vatandaşa hizmet üreten teknik aygıttır. Burada nitelikli insanlar çalışacak, emeğinin karşılığını alacak, şevkle, güleryüzle hizmet verecektir.
Bunun için iki milyon memura ihtiyaç yok. Çok daha etkili bir hizmeti devlet 500 bin memurla verebilir.. O zaman, sürünen memurunun maaşını yüzde yüz artırdığı gibi kendi masrafını da yarı yarıya düşürebilir.
O para, üreten bir ekonominin hizmetine sunulduğu zaman, işten çıkarılan memur sayısından en az iki kat fazla insana iş olanağı yaratılır.
Bu bir masal değil.. Başta Devlet Başkanı "Turco"nun cesur önderliğinde Arjantin ve onun ardından birçok Güney Amerika ve Doğu Avrupa ülkesi bunu yaptı ve kurtuldu.
Biz Türkler yıllardır bir Turco çıkaramıyoruz!