kapat

11.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Tanık olmak
Kararlıyım. Bugün bu köşede, sizlerle biraz uzağa gitmeye kararlıyım. Anlarını paylaştığım insanları size getirmektense, sizi onlara götürmeye kararlıyım.

Yıkık evlerin arasında dolaşıp, kırık yüreklere dokunmanız için. Yaşamları savaşla altüst olan insanların hayatta kalma mücadelesinden kendi payınıza ne düşerse alabilmeniz için.

FÜGEN ÜNAL ŞEN

Bu köşeyi hazırlamaya başladığımdan bu yana galiba ilk kez, gerçekten "bir anı paylaştık". Yaşam, acı, çaresizlik, ifadesizlik, tıkanış, utanç "bir an"da buluştu. "An" büyüdü, yaşam oldu.

İlk kim konuştu hatırlamıyorum. Önemi de yok zaten. Gerçekte hiçbirimiz o kadar cesur hissetmiyorduk. Kelimeler, bu tuhaf kargaşa gerçeğinin yanında pek cılız kalıyordu...

İlk kim dokundu, hatırlamıyorum.

Dokunuşlar, çaresizliğe yenilmişti aslında.

O büyük tereddütün altında ezilen sese hükmümüz geçseydi, kimbilir hangi dilden seçtiğimiz kelimelerle konuşacaktık. Ama olmadı.

Sadece bakıştık. Küçük ve çekingen adımlarla odalarda, caddelerde, terkedilmiş, yakılmış, mayına bulanmış evlerde, yıkık camilerde karşılaştığımız insanlarla "bir anı" paylaşırken biliyorduk ki asıl yaşanılan, paylaşılan tarihti.

Birkaç yıl sonra kitaplarda "muştu, mişti" ekleriyle hikayelenecek, ünlü yönetmenlerin, senaristlerin öykülendireceği, aktörlerin başrol kapma yarışı yapacağı bir dramın gerçek oyuncularıyla birlikteydim.

Size desem ki, "tarihin içinden çıkıp geldim," desem ki "acıya, kedere bürünmüş insanların tevekkülüne tanıklık ettim." Sonra şunu eklesem: "Dillerini bilmediğim insanlarla çaresizlik paydasında buluştuk, boğazımda tıkanıp kalan, günler sonra yüreğime çöreklenen yumruyla ağladık, ağladım" anlar mısınız, Kosova'dan geldiğimi?

Suskundu ağaçlar
Öncesini hiç bilmiyorum buraların. Karaağaç ve pırnar ağaçlarının yeşile boyadığı ormanlar arasında kıvrılarak ilerleyen yollar beni yamaçlara kurulu, arnavut kaldırımlı köylere mi götürürdü birkaç yıl önce gelsem? Şimdi boyumca otla kaplı tarlalarda buğday başakları mı salınırdı, keçiler, koyunlar, çoban köpeklerinin korumasında bağdan bağa mı giderdi o zamanlar? Köy kahvelerinde demli çaylarını mı yudumlardı erkekler, köy çeşmelerinin başında gelinlik kızlarla delikanlılar kaçamak aşk sohbetleri mi yaparlardı? Anneler yufka açıp pırasa börekleri mi yaparlardı akşam için?

Bir kaç yıl önce gelsem güleç yüzlü çocuklar mı koşuştururdu peşim sıra? Bilmem...

Bunları soracak tek bir kişi yoktu ilk başlarda sokaklarda. Sadece ağaçlar. Çok uzun yıllardır hep aynı yerde, şimdilerin dedeleri bebecikken dallarına kurulu salıncaklarda sallanırken de orada olan dev gövdeli serin gölgeli ağaçlar vardı.

Ağaçlar suskundular. Yaşadıklarını, gördüklerinü, tanıklık ettiklerini kimbilir belki de gövdelerine derin bir çatlak olarak yansıtmaktan başka tek birşey anlatmadılar.

Kan ağalayan analar
Sonra sonra, tek tük insanlar çıktı ortaya.

Ve ben:

Çocuklar gördüm orada... Lastik ayakkabıları çamura bulanmış. Ürken, güvensiz, avucunuzun içinde çırpınıp, debelenen kuşlar gibi kaçmaya hazır çocuklar gördüm. Darmadağınık ve eksik çocuklar.

Genç delikanlılar gördüm; hınç doluydular. "Artık hepimiz, askeriz. Bir daha analarımızın gözyaşları kana bulanmayacak. Ağlarlarsa bundan böyle, sevinçten, düğün dernekten ağlayacaklar" diyen. Zayıf, atik, az konuşan, öz konuşan, ve galiba artık hep savaşı konuşacak olan delikanlar gördüm.

Dedeler gördüm, sırtlarını bildik taşların soğukluğuna dayamış, gözleri karaağaç ormanlarına dikili. Günlerini, gecelerini, yaşamlarını, geleceklerini emanete verdikleri ormanlara, ağaçlara sessizce teşekkür gönderen.

Ah, nineler gördüm, bir günde bırakıp gittiği evine dönen nineler. Ayaklarını sürüye sürüye yürüdüğü rayların geri getirdiği nineler. Daha uzaktan görünce evini, yüreği gümbürdeyen, dili tutulan, gözü yaş dolan ve fakat yine de tek bir söz söylemeden evine girip halısını öpen, beli bükük, eli titrek, yüreği yorgun nineler gördüm.

Analar gördüm, kızları, oğulları kayıp. "Onlar öldü" demeğe dili varmayan, yüreğinde sıkışıp kalan hıçkırıklarını Tanrı'ya dualarla gönderen analar gördüm.

Babalar, sessiz ve yıkık babalar gördüm. Yanlış mı gözlemledim bilmem, babaların boynu daha da büküktü, "Evladımı koruyamadım, o değil ben ölecektim" diyen, kahır dolu babalar gördüm.

Evler gördüm, kendisiyle birlikte sahıplerini de kül eden. Sağa sola dağılmış anılar gördüm, tutunacak dalı kalmamış, bir tanıdık yüze, bir bildik sese hasret. Evler gördüm terkedilmiş, yok edilmiş odalarında ölümü saklayan.

Camiler gördüm, yakarışların yankılandığı duvarlarında kan izleri, kurşun delikleri olan. Seccadelere sarılıp bırakılmış ölüler gördüm, yüzleri yırtılıp parçalanmış Kur'an'a dönük.

Kosava'daydım.
Gözümün önünden yakık yıkık evleri, delik deşik caddeleri, mezarları, mezarları, ölüleri, ağlayan anaları, çocukları, nasırlı elleriyle kavradıkları asalarına dayanmış, ayakta durmaya çabalayan dedeleri gitmeyen Kosova'daydım.

Yuvalar darmadağındı, aileler parçalanmıştı, ev, yatak, döşek yoktu artık. Hayvanlar ya öldürülmüş, ya başıboş kalıp savrulmuştu. Kosovalı Arnavutlar'ın elinde bir şey kalmamıştı.

Ama o an bile ayakta durmaya, yaşamaya, yeniden başlamaya kararlıydılar. İşte ben, Kosova'da bunu öğrendiğim için sizi alıp oralara götürdüm. Acı dolu fotoğrafları, çığlıkları, gazetelerden, televizyon ekranlarından aylardır izliyorsunuz, biliyorum.

Fakat bu yazıyla ben, "Bir anı paylaşmanın" kimi zaman insan yaşamına neler kattığını unutmamanız için, anlarını paylaştığım insanları size getirmek yerine, sizi onlara götürmeyi istedim.

Yıkık evlerin arasında dolaşıp, kırık yüreklere dokunmanız için. Yaşamları savaşla altüst olan insanların hayatta kalma mücadelesinden kendi payınıza ne düşerse alabilmeniz için.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır