


Başlıkların dayanılmaz yanlışlığı
Bakan Uluğbay'ın intihar girişimi, "Medya etiği" konusunda adımlarını özenle atmaya çalışanların çabalarını da tuzbuz etti.
Güya, intihar haberi vermeyecektik...
Güya, intihar görüntülerini yayınlamayacaktık..
Güya, intihar olgusu üzerinde özendirici olmayacaktık..
İntiharın sözde mantığı ve sözde haklılığı üzerine hiç kafa yormayacaktık..
İki kurşun her şeyi yerle bir etmeye yetti.
***
Yazıların ve haberlerin başlıklarında, namus, şeref, gurur sözcükleri "intihar" sözcüğünün önüne ya da arkasına eklendi.
Bakan Hikmet Uluğbay'ın herkesce bilinen erdemli ve dürüst kişiliğine vurgu yapılmak istenirken, neredeyse "intihar olgusu"nun kendisi yüceltildi.
Tetiğin nasıl çekildiğiyle başlayan ayrıntılı ve "grafik"li öyküsü gibi, "yüksek ritm"li anlatımlar, "öykünme risk"inin kıyılarında dolaştırdı kimilerini..
Kimleri mi?
Türkiye'de tam karşılığı belki yok. Ama, tıp biliminin pskiyatrik analizlerinde intihara eğilimli kişilerin tek kelimelik karşılığı var:
"Suicidal"
Bu kişiliklerin, bu tür haber, yorum ve anlatımlardan etkilenme oranı, öteki gruplara göre hayli yüksek...
Ancak, bilinmesi gereken bir şey daha var:
Toplumda "suicidal" olarak nitelenen, yani intihara eğilimli kişilerin sayısı da sanılandan çok daha yüksek...
Yani, intihar eğilimi yine sanıldığı gibi psikiyatrik rahatsızlıklarla ya da depresyonla doğrudan bağlantılı bir olgu değil...
Eğitim ve sosyal sınıflarla, alttakiler-üsttekiler ayrımıyla da ilintisi yok.
İntihar eğilimi her kesime aynı uzaklıkta ya da aynı yakınlıkta...
Sanayileşmiş toplumlarda oran daha da yüksek, hatta cinayet sayısının da üstünde...
Çetin Altan'ın önceki gün yaptığı alıntıda vurguladığı gibi; "Herkes kendi çarmıhını sırtında taşıyor; her zaman görülmese de..."
İntihar uzun bir süreç değil aslında...
Bir "an" sadece...
Ölüm acısıyla hayat acısı arasında bıçak sırtında çok kısa bir "an"...
O bıçak sırtında dolaşan, mutlu görünen ve işin tuhafı yaşamının büyük bölümünde gerçekten mutlu olan insanların sayısı tahminlerimizin çok üzerinde...
Herkesin hayatında öyle bir "an" yaşadığını yazıyor, hayata dair kitaplar...
***
Yıllar önce kaleme aldığımız "Arka Kapak" başlıklı yazımızda, intihar sanılan bir ölüm olayının, aslında cinayet olduğunun yıllar sonra anlaşıldığını anlatmıştık. Ama hemen de eklemiştik:
"Her intihar bir cinayetti aslında... Her cinayet de bir intihar."
Sadece bir hayatta değil, o hayatla birlikte paylaşılan, hayal değilen, umut edilen her şeye karşı girişilen bir yok etme çabasıydı ortak paydaları ikisinin de... Nedenleri ve failleri farklı olsa da...
Öyleyse, "medya" bıçak sırtındaki hayatları hoyratça savurmaktan vazgeçmeli...
"Bundan böyle düşünerek atmalı adımlarını..."
Devlet Bakanı Uluğbay'ın onurlu ve duyarlı kişiliği, yaptığı eylemin haklılığının kanıtı olamıyor ne yazık ki!
Yeniden sağlığını kazandıktan ve yıpranan moralini onardıktan sonra bilge kişiliğiyle o muhasebeyi herkesin önünde yapacağından kimsenin kuşkusu yok...
Kırıp döktüklerini yine o toplayacak...
O çağıracak asıl, bıçak sırtında dolaşanları hayata...
***
Bir de "yıpranma" ve "yorulma" öyküsü var.
IMF süreci, sadece bardağı taşıran damla değil miydi sizce?
Cumhuriyet tarihinin en önemli, ama aynı zamanda en kavgalı eğitim reformları gerçekleştirilirken "hedef"te hep o vardı.
28 Şubat süreci içinde asker-sivil pekçok kişi ve kurum hep birlikte yüklendiler sevapları.
Ama "veballer" hep ona kaldı...
Öyle olmasa hala Milli Eğitim Bakanı olması gerekmez miydi?
Posta kutusundaki bitmez tükenmez tehditler de cabası...
***
Ama yine de, 8 yıllık eğitimin babasının, 6-14 yaş arası çocuklara vereceği derslerden biri olmamalıydı intihar...