kapat

08.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Tek tek basaraktan...


Adımı niye Ayşegül koydular bilmiyorum. Sanırım rahmetli babaannem böyle olsun istemiş. Annemler "Oya" koyacaklarmış, bakmışlar koca kafalı, apalık bir çocuğum... "Bunun neresi Oya?" demişler. O zamandan beri kim "Ayşegül" diye çağırsa döner bakarım! Ben küçükken "Ayşegül" çok kullanılan bir isim değildi (Şimdi zaten modası yok). Ayşegül deyince hatta bir ara gazetenizle de verilen "Ayşegül'ün maceraları" kitapları akla gelirdi.

Şöyle isimleri vardı: Ayşegül tatilde (nerde o günler), Ayşegül sirk cambazı (bak bu olur...), Ayşegül minik serçe (yok daha neler! Hem Sezen öldürür valla!) Ayşegül ile Can (bu da olabilirdi... Eğer annem karnında taşıdığı "Canlı" apandisit ameliyatı sırasında düşürmeseydi). Bu kitapların kahramanı küçük kız ile adaş olmam, taşıdığım ismin anlamını kuvvetlendirip, mahallede ve okulda kendimi ayrıcalıklı sanmama neden olurdu. Bu güven, eve gelene dek sürerdi. Evde tek çocuk şımarıklığından ziyade, nerdeyse asker nizamıyla büyüdüğüm için ebeveynlerimin paçamı aşağı alma konusunda pek tereddütleri olmazdı. Sadede gelecek olursak Ayşegül'ün (yani benim) yaşam hesaplaşmasında yaptığı bazı işlerin belirleyicisi olarak, değişik başlıkları oldu. Aynı "Ayşegül" kitaplarındaki gibi.

- "Ayşegül seramik yapıyor"

- "Ayşegül şarkıcı"

- "Ayşegül film artisti"

- "Ayşegül köşe yazarı"

Şimdi 4. maddenin (b) fıkrasına dikkat ediyoruz. b fıkrası, tarafımdan bilgisayar demeye getiriliyor. Nasrettin Hoca fıkrası gibi gülünecek bir şey de hiç değil üstelik. Ayrıca bana gülenin benden beter olmasını diliyorum.

Fethullah Gülen'in durumu ise malum(!) Lap-top denen aleti açıp-kapatmayı öğretip, "bak bu tuşa basınca her yere posta yollayabilirsin," demekle de iş bitmiyor. Eve gelince hadi o fişi buna, bunu da ötekine bağladık. "Elmanın hakkı kaç tık tıktı?" falan derken heyoo! Açıldı işte... Sonrası resmen "felaketim oldu ağladım". Yazımı güzelce yazdım, gönderdim. Alamadılar. "E daha yeniyiz bu yazının hakkı bir daha yazmaktır," deyip dediğimi yaptım. Gönderdim. Yine gitmedi... Şu anda evrenin boşluğunda bir yerde ama nerde? Üçüncü kez yazı yazacağıma bileklerimi kessem böylelikle memleket seramikçi, şarkıcı, artist ve yazarından kurtulsa fena mı olur diye bir ara gidip gelmişim.

Geldiğimde putuna tapınan kabile reisi gibi kendimi yine bilgisayarın başında buldum... Saat akşamın 8'i olmuş. Tekrar yazıp da gitmeyince bu kez höyküre höyküre ağladığımı hatırlıyorum. Bir elimde benzin bidonu, diğerinde çakmak "beni Taksim meydanına götürün!" diye tutturmuşum.

Ciddiyet: Bu protesto şeklinin son zamanlardaki "kendini yakma eylemleriyle benzeş olması tamamen tesadüften ibarettir.

Neyse sonunda hıçkırarak yazıyı telefonda okudum. Yoksa geçen Pazar günü işgal ettiğim köşede acizane yazım yerine, bir "hijyenik kadın bağı" reklamı görmeniz işten bile değildi. Kendime gelmek için zamana ihtiyacım var... Aslında "n'olacak canım, çocuk oyuncağı"ymış! Öyle diyorlar.

Not: Bu hikâyenin gerçek şahısla ilgisi vardır. Zaten o şahıs ben oluyorum. Tamamı yaşanmış bir olaydan aktarılmıştır.

Sayıklamalar:

-Düzeyli ilişki ne demek?

-Düz bir düzeyde mi yaşanır bu ilişki esnasında yaşanlar?

-İnişi yokuşu olmayan ilişkiye ilişki mi denir Allahaşkına?

-Ayrıca nedir sahi bu düzey?

-Bunu bana açıklar mıydı rahmetli Gülistan Güzey!

-Düzeyli ilişki deyince...

-Sanki bunu yaşayan insanlardan beklenmiyormuş gibi oluyor...

-Ayrıca bundan dolayı ayıp da oluyor...

-Bence.

Not: Yok! Benle ilgisi yok! Öyle aklıma geldi diye...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır