Zorunlu sigorta
Emeklilik yaşının yükseltilmesine evet...
Ama önce bir konuda anlaşmalıyız: Daha uzun yıllar çalışıp daha çok prim ödeyerek oluşturacağımız yeni fonları da, yine aynı batakçı yönetime mi teslim edeceğiz? SSK yönetiminin fon idaresi anlayışı, satın aldığı bankadan kendi şirketlerine kredi pompalayıp bankanın içini boşaltanların tutumundan farklı mı? Biri kendi şirketine, diğeri de "kendi şirketi" gördüğü devlete pompalıyor.
Şimdi bizden hâlâ, aynı bankaya para yatırmamızı nasıl isteyebilirler?
Devlet, sosyal güvenliğimizi sağlamayı beceremediğini ortaya koydu. Vatandaşını hastane kapılarında ölmeye, üç kuruşluk maaş için kuyruklarda sürünmeye mahkum etti.
Bunca yıllık deneyden sonra, artık yapılması gereken şey, "sosyal güvenlik" adı altında sürdürülen bu soygunun durdurulması ve çalışanların kendi gelecek güvenceleri hakkında karar verme hakkını kendi ellerine almalarıdır.
Çalışanlar, primlerini kimin ellerine teslim edeceklerine hür iradeleriyle kendileri karar vermelidir. Bu alanda serbest rekabet ortamı oluşmalı, çalışan insanlar, birbiriyle rekabet içindeki sigorta kurumları arasında en iyi koşullarda hizmet vereni seçebilmelidir. Devlet bu alanda yalnızca denetleyici olarak görev almalıdır.
* * *
Zorunlu sigortayı savunanlar, "eğer bu primler zorunlu olarak kesilmezse, geçim sıkıntısı içindeki insanlar gidip yatırmazlar, sonra da yaşlılıklarında ortada kalırlar" diyorlar.
Oysa bu anlayış ilkesel olarak yanlış olduğu gibi, pratikte de işlemiyor. İlkesel olarak yanlış çünkü burada da yine devletin bireyi "kendine rağmen" koruyup kollama, onun yerine onun iyiliğini düşünme anlayışıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Pratikte işlemiyor çünkü, görüyoruz ki, sigortasız işçi çalıştırma yasağına rağmen 4.5 milyon sigortasız çalışıyor bugün ülkemizde... Üstelik de bu durum çoğunlukla "patronların gaddarlığından" olmuyor. İşçi, kısa vadede büyük ihtiyaç içinde olduğu için, brüt üzerinden pazarlık edip net istiyor. Demek ki, insanların "gelecek bilinci kazanması" sigorta kesintisinin zorunlu ya da gönüllü olmasına bağlı değil; tasarruf gücüne bağlı... Tasarruf gücü olan, zaten iş ararken "ille de sigorta" diye tutturuyor. O kişi, sosyal güvenlik kurumları özelleşse de gidip primini özel sigortaya ödeyecektir. Yarın ödemeyecek olan zaten bugün de ödeyemiyor, kaçak işçi olarak çalışıyor.
* * *
Ama sosyal güvenlik hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı direnişin asıl gerisinde ideolojik bir şartlanma yatıyor. Sanılıyor ki şu dünyada devletler dışında herkes halk düşmanı... Herhangi bir faaliyet, devletin elinden çıkıp da özel kesime devredildiğinde hemen halk düşmanı bir nitelik kazanacak. Halkı soymak, ezmek ve mahvetmek için araç olarak kullanılacak. SSK da özelleştirilirse, "kan emici kapitalistler" SSK'yı talan edip ortada bırakacak.
Oysa o "canavar kapitalist" de çok iyi biliyor sosyal güvenlik kurumları batarsa kapitalizmin de çökeceğini... Gelecek güvencesi olmayan, hastalandığında ortada kalacağını bilen işçilerle üretim çarklarının dönmeyeceğini... Tüketimin, üretimin öteki yüzü olduğunu; birincisi tıkanınca ikincisinin de duracağını...
Tek tek kapitalistler ister bilsin, ister bilmesin; kapitalizm bunu çok iyi biliyor. Bildiği için de, etkili denetim mekanizmalarıyla, sistemin içine yerleştirdiği sigortalarla, kendi içindeki kapkaççılara karşı tahkim edilmiş yapılar oluşturuyor.
Tabii ki bu işten kâr da ediyor. Ama asıl büyük "çıkar"ını tehlikeye sokmadan...
Düşünün, kendi bekasından daha büyük çıkar olabilir mi?