Muhammed Salih'in adını daha Sovyetler Birliği yaşarken duymuştum. Sovyet yönetimine karşı mücadele etme yürekliliğini gösteren ender Türk şahsiyetlerden biriydi. Zaten Sovyet egemenliğindeki Türk dünyası içinde, muhalif hareket olarak sadece onun başını çektiği "Birlik" Hareketi ve Ebulfez Elçibey yönetiminde Azerbaycan'daki "Halk Cephesi" vardı.
O, Sovyet yönetimine karşı mücadele ettiği sıralarda, Özbekistan Komünist Partisi'nin başında İslam Kerimov, Moskova'nın Taşkent şubesi olarak çalışıyordu.
Sovyetler, Özbekistan'da yaptıkları tahribatı Orta Asya'nın ve Türkistan'ın hiçbir bölgesinde yapmamışlardır. Tarihi ve kültürü son derece zengin ülkeyi monokültür ekonomisine çevirmişler ve pamuk üretimiyle sınırlayıp, görevlendirmişlerdir. Sovyet üretim çılgınlığı yüzünden koca Aral Gölü kurumaya yüz tutmuş ve Özbekistan, 20.Yüzyıl'ın en büyük ekolojik felâketlerinden birine sahne olmuştur.
Moskova, bu esaret rejimini elinin altında tuttuğu Özbek unsurlar aracılığıyla yürütmüş ve İslam Kerimov bunların başında yer almıştır.
Bir gün Ukrayna ve Rusya'nın kendisi Sovyetler'i terkedince, "İmparatorluk" Orta Asya'daki Moskova şubelerinin beklemediği bir anda ortadan kalkıverdi. Türk illerinin Moskova emrindeki komünistleri ilk şaşkınlığı atlatıp, süratle duruma adapte oldular. İslam Kerimov, hızla bir "Özbek milliyetçisi" kesildi. Bu "Özbek milliyetçiliği"nin önemli karakteristiklerinden biri el altında Özbek halkına Türkiye aleyhtarlığı pompalamak oldu.
Rahmetli Turgut Özal, "21.Yüzyıl, Türk Dünyası'nın yüzyılı olmalıdır" ufkunu ortaya atan ve dolayısıyla Orta Asya'nın yeni bağımsız Türk cumhuriyetleriyle ilişkileri sıkılaştırmaya özel önem veren liderdir. Ve Turgut Özal'ın Orta Asya'da hazzetmediği tek şahsiyet İslam Kerimov'du ve yakın çevresi bunu çok iyi bilir.
Şimdi o İslam Kerimov, komünistlik dönemlerinden pek iyi bildiği entrika ve baskı yöntemlerini kendi halkına, yalan propaganda yöntemlerini ise Türkiye'ye karşı uyguluyor. Bu arada köşe bucak Muhammed Salih'i arıyor, yalanlarıyla onu "terörist" ilân ediyor.
Muhammed Salih'i iki arkadaşla birlikte Taşkent'te 1992 yılında ziyaret etmiştik. Yeni partisi Erk'in başındaydı. Cumhurbaşkanlığı'na aday olmuş ve binbir hilenin döndüğü seçimleri kaybetmişti. Muhalefetin başındaydı. Şair kimliğinin verdiği bir bilge tavrın sahibiydi. Bize, Türkiye'nin kendisine yönelik ilgisizliğinden ötürü biraz sitem etmişti. O dönemdeki Amerika Dışişleri Bakanı James Baker'ın bile kendisini görmeye geldiğini ama o sırada Taşkent'te bulunan Hikmet Çetin'den aynı tavrı görmediğinden yakınmıştı. Türkiye'nin Orta Asya politikasına Süleyman Demirel'in eli değmiş ve komünist eskisi Azerbaycan ve Özbekistan liderleriyle kucaklaşmakla yetinmek, bölgenin yarınını tasarlamamak resm” politika haline gelmişti.
Muhammed Salih, birkaç yıl sonra Özbekistan'da barınamadığı için Türkiye'de yaşamaya başladı. Bir seferinde beni gazetede ziyaret etmiş, birlikte yemek yemiştik. Meslekdaşlarımız, yanımdaki uzun boylu Özbek muhalefet liderinin, yıllar sonra adından çok bahsettirecek bir uluslararası kimliğin sahibi olabileceğini idrak etmemişlerdi.
Onların bu zaafı mazur görülebilir ama Türkiye yönetiminin İslam Kerimov'un ne karşılığı olduğu anlaşılmayan kaprislerini tatmin etmek üzere, Muhammed Salih'e kapıyı göstermesi kabul edilemez. Tarihi nice Macar ve Polonya özgürlük savaşçısına kucak açma örnekleriyle dolu olan Türkiye, Muhammed Salih'i sınır dışı etti. Ama İslam Kerimov'a da yaranamadı.
Şimdi halâ Kerimov'la arayı yapmak için bin dereden su getiriliyor. Muhammed Salih için ise Azerbaycan ve Ukrayna demokratik güçleri ayağa kalktı. Özbek siyaset adamı, ülkesindeki demokratik muhalefetin lideri sıfatıyla, Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinde barınmaya çalışıyor. Ve Türkiye'de milliyetçiliğine söz söyletmeyen MHP iktidarda. Ne ayıp!
Kosova'ya Türk birliği gittiği vakit ne kadar onurlanmışsak, Özbekistan'daki zalim karşısındaki titrek halimizden de o kadar utanıyoruz...