Gülen kasetleri ve siyaset
Bir video kaset izledik ve yine hayatımız değişti.
Gece gündüz, Fethullah Gülen'i konuşmaya başladık.
Zaten ordu, yıllardan beri kendi içinde tasfiyeler yapar dururdu.
Bu sefer neden kamuoyu oluşturulmaya gerek duyuldu?
Niçin, askeri şura kararlarıyla yetinilmedi?
Bu işler niye devletin ilgili birimlerinde konuşulup sessiz sedasız çözümlenmedi?
Bunların cevabını "iyi saatte olsunlar" bilir.
Ama bizim kestirebildiğimiz neden, askerlerin kapalı toplantılarda bazı sivilleri ikna edememiş olmaları.
Eğer siz çok önemli bir politikacıya bir buçuk saatlik Fethullah Gülen brifingi verirseniz ve sonunda o çok önemli kişi "Ben tatmin olmadım!" diye yanıtlarsa sizi, kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışır ve iktidar-tarikat ilişkilerini kesmeyi denersiniz.
Çok önemli kişi de ne diyeceğini bilemez.
Lafı evirir çevirir, kem küm eder.
***
Eğer bu operasyon, 18 Nisan'dan önce yapılmış olsaydı, farklı bir seçim sonucuyla karşılaşırdık.
Belki de bazı seçim ittifakları devreye girmez ve hiç de azımsanmayacak sayılara ulaşan nurani oylar, bir partiye akmazdı.
***
Türkiye'de ilgililer neyin ne olduğunu, kimin kiminle işbirliği yaptığını gayet iyi biliyor.
Ama gırtlak dokuz boğum misali, kimse açık konuşmuyor.
Fethullah Gülen kasetlerinin uzun zamandanberi ellerde olduğu ve dahası, bu kasetlerin bazı liderlere izlettirildiği malum.
O liderler, sessiz kalmayı sürdürüp, Gülen taraftarlarını meclise taşıyınca, üstüne üstlük bir de Fethullah Gülen'e devletin en yüksek liyakat nişanının verilmesini önerince ipin kopmuş olduğu anlaşılıyor.
Şimdi kapalı brifinglerde konuşulanlar, halkın gözü önünde.
Çıkıp da bir şey söylemek kolay değil!
***
Siyasi amaç taşımayan tarikat olur mu hiç?
Siyasi partilerin yasak olduğu dönemde, bu işlevi yerine getirmek için kurulmuş olan tarikatlar elbette birer siyasal örgüt.
Hem de bizim şimdiki partilerimizden çok daha eskilere dayanan örgütler bunlar.
Tarikata ilk girenlerin oluşturduğu şeriat ve tarikat mertebesindekilerin belki de sezmediği bu gerçeği, üst düzey çok iyi bilir.
Marifet ve hakikat mertebelerine ulaşıldığı anda siyasetin kuralları işlemeye başlar.
Ne yazık ki, Türk siyaseti (Atatürk dönemi dışında) hiç bir zaman tarikatlardan bağımsız olmadı.
***
Bir başka konu da medya yargılamaları.
Bırakın bu derece ciddi bir konuda yargılamayı, yetkili kurullar yapsın.
Kılı kırk yararak dosyalar hazırlasın.
İddiaları ispat etsin.
Medya ne savcı olmalı, ne de yargıç!