Aylar önce Cadbury's firmasının "Turkish Delight" isimli, içi lokuma benzeyen çikolatasının televizyon reklamlarında "Türk"ü çölde yaşayan, erkek olarak eli palalı bir Arap erkeği, kadın olarak da yaşmaklı, Arap kıyafeti giymiş bir kadın tipi olarak gösterdiğini yazdığımda Avrupa'nın birçok ülkesinde yaşayan vatandaşlarımızdan bu konuya değindiğim için teşekkür faksları almıştım. Bazıları aynı reklâmın kendilerini de fazlasıyla kızdırdığını söylerken, bazıları "O da birşey mi, burada Türkler'i kötü tanıtan daha beter reklâmlar da var" demişlerdi.
Kısacası bu sadece Türkiye'de değil, heryerde yaşayan Türkler'i çok ilgilendirmişti. Bir kesim hariç; siyasetçiler..
Türkiye'nin dış dünyada doğru bir imajla tanıtılması Dışişleri Bakanlığı, Turizm, Kültür Bakanlığı gibi bakanlıkların hiçbirinin sorunu değil. Cadbury's'e faks çeken, e-mail gönderen pek çok okurumuz oldu ama bu konuda resmi bir uyarı yapıldığını hiç sanmıyorum.
Meral Tamer Cumartesi günkü yazısında çok önemli bir haber veriyor ve beraberinde bir boykot çağrısı yapıyordu.
Tamer'in haberine göre Japon Sony firması dünya piyasasına sunduğu son teknolojili yeni ürünleri için hazırladığı katalogda da belirttiği gibi DVD playerların promosyonu olarak 90'lı yılların 4 filmiyle birlikte bundan 21 yıl önce vizyona girmiş olan ve tam bir "Türk düşmanlığı" ürünü olan "Midnight Express" filminin disketlerini vermekte..
Bunu farkeden TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi, Sony'nin Avrupa'daki temsilcileri, Tokyo'daki üst düzey yetkilileri ve ilgili herkesi mektupla uyarıyor ve bu filmin promosyondan çıkarılmasını istiyor. Sonuç, duyabileceğiniz saçmalıkların en büyüğünden biri;
"Bu film Türkiye'de dağıtılmayacak ve buraya özgü yeni bir katalog basılacak."
Sanki problem filmin Türkiye'de izlenmesiymiş gibi.. Üstüne üstlük bizi bir de aptal yerine koyuyorlar. Disket kabının üzerinde ise "20. yıl kutlaması nedeniyle" hazırlandığı belirtilmiş.
Hikâyesini anlatan adamın bile "Gerçekler hiç de böyle değildi. Türkiye'de bana kötü davranılmadı. Anlattıklarım kasıtlı olarak değiştirilmiş" dediği bu aptal film, sanki Rüzgâr Gibi Geçti, Love Story, Dr. Jivago gibi bir dünya klâsiği de 20. yılı kutlanıyor.
Türkiye'de ürünlerini yıllardır peynir, ekmek gibi satan koskoca Sony firmasının bu büyük hatayı farketmeden yapmış olması da kabul edilebilir bir mazeret değil. Türkiye için bu ve benzer şekillerde "olumsuz imaj" oluşturulması sadece turizmimize, ihracatımıza zarar vermekle kalmıyor, Apo olayı, iç güvenliğimizi, geleceğimizi ilgilendiren terör, irticai faaliyetler gibi olayların Avrupa'dan yürütülmesine göz yumulması gibi birçok konuda Avrupa ülkelerinin kolayca karşımızda yer almasına da neden oluyor. Doğdukları günden itibaren kötü, barbar, çöl vahşisi olarak tanıtılan bir millete karşı tavır alanlara destek vermelerinden doğal ne olabilir?
Bu konuda yapılacak en ufak yanlış bilgilendirmeye, bir reklamdaki küçük bir detaya bile her kesimimizle, şiddetle karşı çıkmak zorundayız.
Aslında gerçek sinemaseverler filmlere ciddi eleştirmenlerden farklı bir gözle bakarlar. Onlar için iyi film, sıkılmadan izleyecekleri iki-ikibuçuk saatin nasıl geçtiğini anlamayacakları filmdir. Yoksa her filme bir kulp takmaya niyetlenirseniz mutlaka kafanızı takacağınız, size inandırıcı gelmeyen bir nokta bulursunuz. Bu gözle bakıldığında son günlerde vizyona giren hemen tüm filmlerin bir defosu var; kimi masal gibi (Mumya), kimi inanılması güç tesadüflerle dolu (Okyanus Kadar Derin), kiminde hiç hatasız işleyen çok tehlikeli plânlar gerçekleşiyor (Kurda Tuzak).. Buna rağmen üçü de güzel, üçü de hiç sıkılmadan izleniyor.
Mumya'yı izlerken bizim berbat filmlerle Mısır, Yunanistan gibi ülkelerin ise hep tarihi ve kültürel özelliklerini içeren filmlerle gündeme geldiğini hatırlayıp üzüntü duyuyorsunuz ama biz de bir gün akıllanıp bu tür ilgi çekici tanıtımlara geçeceğiz inşallah.
Üç filmi de ailece zevkle izleyebilirsiniz.