kapat

22.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Fethullah Gülen'e laik "solcu" onayı
Nedense, "solcu"ların onaylamadığı hiç kimse kolay kolay itibar edinemez. Fethullah Hoca da bu itibar onayını parlak davetlerle almayı denemiş ve bunu başarmıştı.

Hitabeti kuvvetli, natıkası güçlü insanların "ne söylediği" genellikle önemsenmez. "Nasıl" söylediğine bakılır. Hitler de, meydanlarda ve radyolarda milyonlarca Alman'a, onları derinden etkileyen nutuklar atmıştı.

Eğer Almanya, Hitler'in sözlerini salim kafayla birkaç saniye düşünmüş olsaydı, "ari ırk" tezinin bir safsatadan ibaret olduğunu hemen keşfedecekti.

Ama o koca ülke, Hitler'in etkileyiciliğine, hitabetine, heyecanına ve psişik duygusallığına kendisini kolayca kaptırdı, ardından da bu aldanış ve sürüklenişin bedelini savaş meydanlarda çok ağır bir bedelle ödedi.

İnsanlık alemi, kürsüye fırlayanların "nasıl" söylediğine kanmayıp, daha çok "ne" söylediğine bakmış olsaydı, herhalde bu kadar acı çekmeyecekti.

Koskoca İran'ın, etkileyici, zeki ve maharetli olduğu tartışılmaz Humeyni'nin peşinden nasıl koştuğu ve fakat karanlık molla ihtilalinden sonra ne perişanlıklar çektiği, tarihin en yakın sayfalarında kayıtlı.

İran, bugün devrim zaptiyelerinin pençesi altındadır, sokaklarda ve evlerde her adımı izlenen insanlar korku içinde yaşamaktadır.

Velakin ortada, ne Humeyni'nin etkileyiciliğinden ne de hitabet kudretinden eser kalmıştır.

ooo

İlk bakışta Molla Hemuyni ile bizim Fethullah Gülen, birbirlerine hiç benzemezler.

Fethullah Hoca, klasik bir "Türk tipi" arzeder.

Sokaklarda, kahvehanelerde, parklarda ve çarşılarda dolaşan insanlardan bir farkı yok gibidir Gülen'in...

Türkiye'de kara bir cübbe ve bir karış sakalla gezinmesi aşırı dikkat çekeceği ve şimşekleri toplayacağı için Hoca Efendi, pantolon, gömlek, ceket ve iddiasız düz ayakkabıları tercih etmektedir.

Genel görünüşü, özellikle ve bilerek "bir lokma bir hırka" mesajı vermektedir.

Yoksul ve umarsız insanları derinden etkilemek için bu, paha biçilmez bir aksesuardır.

Ne var ki...

İlk bakışta, kendi halinde bir kumaş toptancısı izlenimi veren Fethullah Gülen'in iddiaları, umutları, hedefleri ve hayalleri kitaplara sığmayacak kadar büyüktür.

Gülen'in nurani yüzünün 10 santim arkasında dolaşan fikirler hiç de aydınlık ve ferahlatıcı değildir.

Çünkü Gülen'in beyni İran rejimini özlemekte, yüreği böyle bir rejim için çarpmakta, ruhu bu rejimin hayaliyle coşkudan coşkuya sürüklenmektedir.

Gülen'in "dışı" laik, "içi" şeriatçıdır.

Bu sıradan vatandaş görüntüsünün altında, Humeyni hayranlığı pusudadır.

Meselenin en can alıcı yerini de, bu nokta oluşturmaktadır.

Aksi halde, Fethullah Gülen gibi hünerli, kurnaz ve özellikli bir kişinin girdabına yakalanıp sürüklenmemek işten bile değildir.

ooo

Sızıntı dergisindeki bir yazısında kullandığı şu ifadelere bakınız:

"Şimdi sizler! Ey bütün tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Ve ağlanacak hallerine gülenler! Gelin şu çıkmazın başında durarak, asırlık gamsızlığımıza bir son verelim. Hep beraber ağlayalım. Cehaletimize ağlayalım. Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım. Kusurdan bir heykel haline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım. Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mazinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım!"

Bu sözler, mantığa vurulmazsa eğer, dinleyeni hüngür hüngür ağlatacak, yerden yere vuracak bir etkiye sahiptir.

Fakat sormak gerekmez mi?

Niye hep birlikte ağlıyoruz?

Türkiye'de ağlamak zamanı mı, yoksa çalışmak zamanı mıdır?

Milletler toplu olarak ağlayarak, istikbâl mi elde edebilmişlerdir ki, bizler de ağlayalım, kendi kendimizi perişan edelim?

Kaybettiklerimiz nelerdir?

Dinimizi mi kaybettik, onurumuzu mu kaybettik, gururumuzu mu kaybettik?

Kendisi ancak ilkokul mezunu olan bir hoca, "cehaletimize ağlayalım" derken, kimin cehaletini kastetmektedir?

Ve hangi cehaletten, bilimsel cehaletten mi, yoksa herkesin "din alimi" olmayışından mı söz etmektedir?

Bunlar hepsi meçhul...

Sözlerde, mantık darmadağın, bağlantı na mevcut, ne tespit, ne hedef ne de bir somut öneri var.

Sadece çok net bir "yaşam görüşü" var.

En iyimser bakış açısıyla, "tasavvufi bir yaklaşım", "Allah aşkıyla yanıp tutuşma" denilebilirse de, Hoca'nın dilinin altındaki bakla henüz saklıdır.

Ama gördüğünüz gibi seçilmiş kelimeler son derece görkemli...

Tasmalı ve prangalı büyük imtihan...

Büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mazi...

Kusurdan bir heykel haline gelmiş mahiyetimiz...

Hoyratlaşan gönüllerimiz...

Ama bunlar hünerli bir "ajitatör"ün rahatlıkla bulacağı sözler...

Kaldı ki, Fethullah Gülen'in etki yeteneği sözleriyle de sınırlı değil...

Genel görünüşü, mala mülke önem vermez duruşu, halim selim vücut dili, mütavazı hali ve çelebi bakışları...

Bütün bunlar, kolayca gözyaşı dökmesiyle de birleştiği zaman, yüreğinde bir miktar sevgi ve yumuşaklık taşıyan birinin Hoca'nın girdabına tutulmaması imkansız gibidir...

Nitekim, bazı menfaat organizmalarının dışındaki saf ve temiz insanlar işte "bu sihrin" etkisinde kalmaktadır.

ooo

Şimdi gelelim, Fethullah Gülen'in etrafında oluşan bir başka çevreye...

Bu çevre, ne şaşırtıcı ki, Türkiye'nin kaymak tabakasındandır.

Bunlar, son derece uyanık, tahsilli, ajitasyona falan tutulmayacak yüksek düzeyde insanlardır.

Gazeteciler, aydınlar, düşünürler, yazarlar, işadamları ve siyasetçilerden oluşan bu "önemli" grup...

Son birkaç yıl içinde, Fethullah Gülen'e inanılmaz bir sempati ile yaklaşmaya başlamıştı.

Kendi başlarına kaldıklarında Gülen'in, "psişik" bir vaka olduğundan zerrece kuşku duymayacak bu grup, birkaç sebeple ona "ılımlı" bakmayı, desteklemeyi ve kimliğine "onay" vermeyi, ya kişisel hünerbazlıkları yüzünden, ya da topluma yeni bir çıkış kapısı yaratmak işgüzarlığı sebebiyle uygun gördüler.

Her ne ise...

Besbelli ki, çıkış noktası şuydu:

1- "Erbakan klavuzluğundaki Refah hareketi, Türkiye için bir tehlikedir. Bu tehlikeyi önlemek için daha ılımlı bir islamcı bulunmuşsa, ki Fethullah Gülen'den iyisi bulunamaz, onu desteklemek ülke yararınadır"^

2- "Fethullah Gülen ılımlı ve uzlaşmacıdır. Karşı taraftaki laik yobazlar Refahla uzlaşamayıp, demokrasiye set çektiklerine göre, Fethullah Gülen'in desteklenmesi demokrasiyi geliştirecektir."

3- "İslamcılarla uzlaşmak demokrasinin gereğidir"

ooo

Demokrasimizin "özürlü" olduğunu haklı olarak tespit eden, fakat "sadece Refah ile uzlaşılınca bu özürden kurtulunacağını" sanan kimi demokratlar, "yobaz" laiklerin bu "ılımlı" yola "evet" diyeceklerini sandılar ve Fethullah Gülen'in davetlerine ayakları popolarına vura vura koştular.

Ama bu destek kıtaları içindeki en aymaz unsunlar, "islamcılarla uzlaşmak demokrasinin bir gereğidir" diyenlerdi...

Tıpkı, 79'dan önce İran'da, mollaların kucağına kuzu kuzu oturan İran aydınları gibi...

Bunlar; bizim demokrasi meselemizin, "radikallerin kucaklaşmasıyla" hallolacak bir üstyapı meselesi olduğunu düşünüyorlar, demokrasinin bir "altyapı" sorunu olduğunu ihmâl ediyorlardı.

Bunlar, Batı'da yaşayan demokrasinin, burjuva devrimleriyle geldiğini, dinsel güç odaklarıyla burjuvazinin boğaz boğaza çatıştıktan sonra ancak zengin ekonomiler sayesinde "barıştığını", daha doğrusu "ruhban sınıfının" oturması gereken yere zorla oturtulduğunu unutuyorlardı.

Avrupa'yı engizisyonla inleten ruhban sınıfının, yeryüzünün zengin ekonomisi karşısında teslim olduğunu ve iktidar iddiasından vazgeçtiğini unutuyorlardı.

Acaba Türkiye'de, "din ticareti" yaparak iktidar arayan zümreleri, bu iktidar arayışından, kişi başına 3 bin dolarlık milli gelir mi vazgeçirecekti, yoksa aksine bu yapı, din ticaretine ve siyasal çatışmalara zemin mi yaratacaktı?

ooo

Köhne zihniyetli sol, birçok noktada yaptığı gibi burada da büyük bir hata yaptı.

Nasıl Avrupa'nın rotasız kalmış solcuları, insanlık düşmanı Miloseviç'e şimdi arka çıkıyorlarsa, nasıl bazı sol fraksiyonlar Kürtler'in başdüşmanı PKK'ya destek veriyorlarsa, bizim kimi solcu aydınlarımız ve laiklerimiz de, tuttular Fethullah Gülen'e, "onay" verdiler.

Sadece "ılımlı" diye...

Erbakan ve arkadaşları "yobaz" ama Fethullah Hoca "yobaz değil" dediler.

Fethullah Gülen'in nasıl bir siyasi rejim hayal ettiğini ve nasıl bir devlet özlediğini akıllarına hiç getirmeden...

Ankara'da ikamet etmekte olan siyasi simaların da bunda büyük rolü olmadı değil...

Ama yıllar yılı, oy için her şeyi yapmış olanların bu davranışı pek şaşırtıcı değildi.

Şaşırtıcı olan...
En "çağdaş" gazetelerde kalem oynatırken, Çırağan ve Hilton otellerindeki parlak davetlerde ön sıralarda yer kapmak için birbirini çiğneyen ve Fethullah Gülen'i vecd ve huşu içinde dinleyen zevatın tavrıydı...

Kimbilir belki bu da pek şaşırtıcı değildi.

Ülkenin neredeyse bütün devrimcilerine akıl veren bir iktisat profesörünün, bir vaizden bu derece etkilenmesi, belki de sadece kalbinin yumuşaklığından kaynaklanıyordu...

Sırf "askerlere" inat ve gıcık olsun diye, Fethullah Gülen'in gölgesine sığınanlar içinse herhangi bir şey söylemeye bile gerek yok!

Sadece askerle kan davalı olmak demokratlık ölçüsü sayılabildikten sonra!..


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır