Geçen Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan gece, Siyaset Meydanı'nda "bir cinayetin anatomisi"ni tartışıyorduk.
Kartal Endüstri ve Meslek Lisesi'nin acılı öğrencileri, yüksek hararetle geçen konuşmaların içinde tetiği çeken asıl suçluyu arıyorlardı.
Ölen Hüseyin Öğretmen'in yakınları, yaralı Şebnem'in akrabaları, öğretmenler, yöneticiler, hukukçular, psikologlar da öyle...
Suçlu kimdi?
Her şey o kadar karmaşık, her şey o kadar trajikti ki.
Hayli müşküldü kolay yanıtlar bulmak karanlığın içinde...
Saatler 03.30'a geliyordu...
Siyaset Meydanı'nın "eşref" saatleriydi yani..
İşin aslı, sözün hası hep o saatte dökülürdü dillerden...
O gecede Volkan Aksu'ydu eşref saatinin baş aktörü...
17 yaşındaydı ve sözünü esirgemeyecek kadar yolun başındaydı daha...
Herkesin bildiklerini ama kimsenin söylemediklerini söyledi..
Dünyanın en doğru sözleri ya da "hakikat" denilen şey de o değil miydi zaten!..
Herkesin bildiği, ama kimsenin diyemediği!..
Volkan'ın dediklerini herhalde izlemişsinizdir.
Bir ıssız gecenin saat üçünde konuşulanlar; bir haber bülteninde flaş, bir gazetede manşet oluyorsa, söylenen kadar söyleyene de bakmak gerekmez miydi?..
Volkan Aksu, hepimizin çocukları gibiydi..
"Olağanüstü genç" ve "Harika çocuk" gibi yapay ve olumsuz sınıflandırmaların dışında, sıradan bir lise öğrencisiydi..
Onu sıradanlıktan çıkaran, bir kuşağın yaşadığı acıları hissetmesi, bir şeylere "aldırması" ve hissettiklerini ve aldırdıklarını da eski deyimle "destursuz" ve "fütursuz" dile getirmesiydi..
Tıpkı öteki gençler gibi..
Tıpkı öteki gençler gibi!..
Siyaset Meydanı'nın daha önceki "delikanlı söz şövalyeleri" gibi...
Yine gençlerle yaptığımız bir Siyaset Meydanı'nın ertesinde bir törende rastladığımız Cumhurbaşkanı Demirel sormuştu:
"Nereden buldun o gençleri!..."
Salondaki gençleri göstermiştim:
"İşte buradan!.."
Onlar aslında her yerdeydiler...
Söz hakkı için sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı sadece..
Volkan, "momentum"u yakaladığında projektörlerin önüne çıktı. Tıpkı Siyaset Meydanı'nın öteki "kahraman"ları gibi..
O meydanın söz şöleninden, Türk düşün ve siyasal yaşamına ne çok isim katıldı...
Pek çok kişi için, kariyerlerin ilk adımı, o meydanda ve doğru "momentum"da atıldı...
Türkiye, "sağdan say beş, soldan say on" diye bilinen ve umut kıran entellektüel spektrumunu uzun gecelerin sabahlarında genişletti... Kendisine uyandı..
Şafakların kapısına daha umutla dayandı..
Yeni insanlar hep şaşırttı Türkiye'yi..
Ama kabul etmeli ki, en çok da gençler, hele de çocuklar şaşırttı..
Kendi çocukları...
Yine böyle bir Siyaset Meydanı gecesinde, Volkan gibi, Volkan'dan da küçük, daha küçük yanardağların patlamasını izleyenler, şöyle yazdılar köşelerinde:
"Ali Kırca, düşleyin ki bir zamane Noel Babası oldu. Ve torbasından çocuklarımızı çıkarıp armağan etti bize." (Savaş Ay-Yeni Yüzyıl)..... "Siyaset Meydanı belki de en başarılı programını çocuklarla gerçekleştirdi. Görülüyor ki bilgeler ve çocuklar doğruyu söylüyor." (Yılmaz Karakoyunlu-Sabah)..... "1996 yılının son Siyaset Meydanı'nda Ali Kırca ve ekibi çok güzel, çok anlamlı bir program yaptı. Demokrasi işte buydu. Özgürlük işte buydu. Çağdaşlık işte buydu. Onlara bakarken soluklarımız genişledi. Günlerdir incinen onurlarımız yükseldi. Onlar bizim çocuklarımızdı." (Dr. Erdal Atabek-Cumhuriyet)..... "Ali Kırca'ya teşekkürler. Cuma gecesi Siyaset Meydanı'nda Türkiye'nin çocukları Türkiye'yi tartıştılar ve bence bu tartışmayla çocukluk kavramının oldukça tartışılan bir kavram olduğunu pek güzel ortaya koydular." (Gülay Göktürk-Yeni Yüzyıl).... "Ali Kırca'nın son Siyaset Meydanı'nı izlediniz mi? İzlemediyseniz büyük bir fırsat kaçırdınız. Ülkenin üzerine çökmüş olan karamsarlık bulutlarının içinde yeni bir iyimserlik görme fırsatını." (Altan Öymen-Milliyet)..... "Cuma akşamının Siyaset Meydanı, şimdiye kadar yapılanların belki de en başarılısıydı. Ülkenin bu kadar güzel çocukları varken, bu ülke, bu ülkenin çocukları nasıl sevilmez?" (Refik Durbaş-Yeni Yüzyıl)..... "Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı'nı 12-16 yaş çocuklarının renkli agorasına dönüştürmesi olağanüstü ilginç ve çekiciydi. Dikkatli bakıldığında profesyonel siyasetçilerin çoğu, partal pabuç gibi kalıyordu. Taze ve ışıklı beyinlerin yaptıkları anlatımlar yanında..." (Çetin Altan-Sabah)
Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan o geceden beri, kendimizi "partal pabuç" gibi hissetmemiz ondandır..
Sağ olasın Volkan..