Dolaşımdaki döviz
Mali piyasalar sabırsızlıkla yeni hükümetin kurulmasını bekliyor. Koalisyon arayışlarında her tökezleme yeni bir heyecan yaratıyor. Borsa derhal düşüyor. Faizler tırmanıyor. Döviz kıpırdanıyor.
Bunlar Türkiye ekonomisinin ne kadar istikrarsız olduğunun önemli göstergeleri. İstikrarlı ekonomiler böyle yoğun şekilde siyasete endeksli yaşamıyor. Siyasi olaylar piyasaları bu kadar çok etkilemiyor.
Yeni hükümetin bir an önce kurulması neden bu kadar önemseniyor? Çünkü piyasalar yabancı yatırımcıların Türkiye'ye gelmek için hükümetin kurulmasını beklediğini düşünüyor. Yani hükümet kurulunca dış kaynak girmeye başlayacak.
Sonra ne olacak? Her şey çok güzel olacak. Faizler düşücek. Ekonomi canlanacak. Enflasyon gerileyecek. Velhasıl dış kaynak bütün dertlerimize çözüm getirecek.
Doğrusu bu senaryoyu fazla ikna edici bulmuyorum. Ben de hükümetin bir an önce kurulmasından yanayım. Ama ekonominin sorunlarının dış kaynak yetersizliğinden kaynaklandığına inanmıyorum. Dolayısı ile, dış kaynak girişi ile çözümlenebileceğini de sanmıyorum.
Kaynak sorunu
Dış kaynak senaryosunun arkasında fazla sorgulamadan kabul edilen bir başka varsayım var. Türkiye'de tasarrufların düşük olduğu düşünülüyor. O nedenle, Türkiye ancak dış kaynak bulursa büyüyebilir deniyor. Son resesyon da Rusya krizi sonrasında dış kaynağın kurumasına atfediliyor.
Bizim analizimiz biraz farklı. İç ve dış talebin canlı olduğun dönemlerde dış kaynağın yatırımların daha yüksek seyretmesine olanak tanıdığını kabul ediyoruz. Ancak, yapısal bir kaynak yetersizliğine işaret eden sayıları göremiyoruz.
Çok daha ciddi bir sorunun, kaynakların israf edilmesinde yattığını düşünüyoruz. Ekonomi için kaynağın varlığı kadar etkin kullanılması önemlidir. Bir örnek vermek istiyoruz.
Vatandaşımızın cüzdanı, evi, kasası döviz dolu. Arada sırada gözlemek için döviz büfelerine uğruyorum. Hep kuyruk var. Birileri döviz alıyor, diğerleri satıyor. Bütün büyük alışverişler dövizle yapılıyor. Türkiye'de böyle atıl duran ne kadar döviz var? Çeşitli hesaplar yapmak mümkün. En makulü, benzer ülkelerdeki para arzına bakmak. Bundan TL cinsinden parayı çıkartmak. Geri kalanının döviz halinde tutulduğunu varsaymak.
Bize benzer bir ülkede, diyelim İspanya'da, dolaşımdaki paranın milli gelire oranı yüzde 10. Bizim milli gelirimiz 200 milyar dolar. Demek ki piyasada dolaşan toplam para 20 milyar dolar civarında olmalı.
Halbuki Merkez Bankasının piyasaya verdiği TL sadece 4 milyar dolar tutuyor. Buradan ekonomide 16 milyar dolar dövizin dolaştığı sonucuna varıyoruz. Yüksek mi geldi? Peki, hatırınız için birkaç milyar dolar iskonto yapalım. 12 milyar dolar diyelim.
Faizsiz borç
Bulduğumuz sayının anlamını biraz deşelim. Herhalde bu parayı Amerikalılar yada Almanlar bize hediye etmediler. Türkiye bu dövizi gömlek, mücevher, ayakkabı, vs. mal ve hizmet satarak kazandı. Ama, dövizimizle onlardan ithalat yapmadık. Onun yerine nakit olarak Türkiye'ye getirdik. Amerikan ve Alman Merkez Bankaları bastıkları kağıt parçaları karşılığında bizden mal ve hizmet aldılar.
Dikkatinizi çekerim. Dolaşımdaki dövizin bir maliyeti daha var. O kaynak üstünden Türkiye faiz de kazanamıyor. Daha açık söyleyelim. Tuttuğumuz dövizler, ABD ve Almanya'ya faizsiz borç verdiğimiz anlamına geliyor.
Kaynak israfı diye buna denir. Bir yandan dışarıdan yüzde 12 faizle borçlanmaya çalış. Diğer yandan 12 milyar doları faiz kazanmadan cebinde taşı. Sizce bu işte bir yanlışlık yok mu?
Not: Dün bir yanlışlık sonucu, Asaf Savaş Akat'ın yazısı, Şükrü Kızılot'un yazısı olarak yayımlandı. Sayın Akat'ın yazısını yeniden yayımlıyor, yazarımızdan ve okuyucularımızdan özür diliyoruz.