İç dinamik kötürüm, dış dinamik hızlıysa...
Oral Çalışlar da, yazdığı yazılardan ötürü ömrünün bir yılını cezaevlerinde geçirecek...
Hasan Cemal, Muzaffer İlhan Erdost ile İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal'ın da, birer düşünce suçlusu olarak cezaevlerine girecekler kuyruğunun başlarında olduğunu yazıyordu...
Bizim Türkiye, 20. Yüzyıl biterken de, çağdaşlıkla en azından beyinsel bir köprü kurmayı bile kıvıramadı.
Son toplamda ortaya çıkan gerçek şu ki, mesleksiz yığınlar -bir de anadillerini doğru dürüst yazmayı beceremiyorlarsa- ne kadar hamaset davulları çalarlarsa çalsınlar, çağlarıyla beyinsel bir köprü dahi kuramıyorlar.
Ve gerek yazı, gerek düşünce alanında çağıyla bütünleşmeye kalkanları ziyan zebil ediyorlar.
Ayrıca kendi köhnemiş yapılarını değiştirmeye de, kendi iç dinamikleri yetmiyor.
Bu böyle...
Önümüzdeki Yüzyıl'da, Dünya'daki değişim değiştirecek buraları da... Ne ümmetçilik yetecek bunu engellemeye, ne hamasetçilik..
* * *
Siyaset bonmarşesindeki Mahmutpaşa çığırtkanlıklarını izliyor musunuz?
Ankara'nın mesleksiz kadroları, iç paylaşımdan pay kapma hırgürlerini sürdürüp götürüyorlar...
İç paylamış hırgürleri...
Arazi palşamı, kredi paylaşımı, bordro paylaşımı v.s...
Asıl önemli sorun ise ABD'nin Saddam'ı devirmek için Kuzey Irak'da hareketlendirmeye başladığı Kürt örgütleri...
Saddam devrilmesine devrilecek.
Irak'daki bu köklü değişimde Kuzey Irak Kürtleri'nin de önemli bir rolü bulunacak.
Ve görünen o ki, Ankara, Saddam'ı devirme başarısını gerçekleştirmiş Kuzey Irak Kürt örgütleriyle ılıman ilişkilere yönelecek...
* * *
Bir de Kıbrıs sorunu var.
Federatif bir bütünleşme içinde, Avrupa Birliği'ne girmesi istenen Kıbrıs sorunu.
Ankara'nın böyle bir dayatmaya karşı tutumu ne olacak?
Diyelim sert olacak...
Ancak unutmamak gerekir ki, Ankara, insan haklarını çiğneyip durma sanığı olarak Avrupa Konseyi'nden de dışlanma çizgisine yaklaşıyor..
Nasıl olsa Washington bu sorunları çözer, diye mi düşünüyorsunuz?
Çözer belki ama Kıbrıs konusunda daha esnek davranmayı da şart koşabilir.
* * *
Başkentteki siyaset bonmarşesi esnafı içinse tek hedef iç paylaşımdan daha büyük pay kapmak...
Tevfik Fikret'in "Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin" açlığı içinde; yahut suları çekilmekte olan bir dönem bitimi fırsatçılığı içinde, "Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl kaparsan kap"...
Hele şu Saddam sorunuyla, Kıbrıs sorunu biraz daha belirginleşsin...
Ankara'nın gerçek serüveni ondan sonra başlayacak.. Tabii aynı zamanda, ekonominin büyük baskıları altında..