|
Cannes'ı şiddet aldı
Jim Jarmusch'un bir kiralık katili anlatan şiddet dolu filmi 'Hayalet Köpek' bu festivalin ödül listesinde kesin yer alır gibi gözüküyor
CANNES- Bu yıl Cannes şenliğinin ana temaları ortaya çıkıyor. En belirgin tema, iletişimsizlik; hangi toplum olursa olsun birbirleriyle iletişim kuramayan yalnız, mutsuz insanlar... Öte yandan gerilim türünün öne çıktığı görülüyor. Çeşitli yönetmenler, bizlere polisiye öyküler, modern gerilim filmleri aracılığıyla yine yalnız ve mutsuz insanlar tanıtıyorlar. Bir yüzyıl, hatta bir binyıl biterken ortada bir karamsarlık egemen... Almodovar'ın kadınlarından sonra işte şenliğe damgasını vuran iki film... Ermeni asıllı Kanadalı sinemacı Atom Egoyan, son filmi "Felicia'nın Yolculuğu"nda bizlere bir tür modern Hitchcock öyküsü sunuyor. İşsiz, amaçsız, evden kaçıp serüvenlere atılan zavallı kızları himayesine aldıktan sonra öldüren hasta ruhlu bir adamla, tuzağına en son düşen karnındaki çocuğun babasını bulmak için İngiltere'ye gelmiş İrlandalı bir kızın, Felicia'nın öyküsü bu... Aileden gelen nedenlerle, saklı bir katile dönüşmüş adam, Felicia'nın hakkından gelmekte zorlanıyor. Sanki "Güzel ve Çirkin" masalının yeni bir uyarlaması bu... Atom Egoyan'ın incelikli, usta işi anlatımı ve "çirkin"e eşsiz oyunculuğunu armağan eden Bob Hoskins'in varlığı, bu filmi üst düzeylere çıkarıyor.
Bir zenci samuray
Amerikan bağımsız sinemasının büyük ustası Jim Jarmusch ise son filminde parlak bir sürpriz yapıyor bize... "Ghost Dog: The Way of a Samurai-Hayalet Köpek: Bir Samuray'ın Yolu" filmi, festivalin en zekice çekilmiş, en heyecan verici filmlerinden biri... Yönetmen, Japon kültürüne aşık olmuş, samurayların ahlak ve yaşam törelerini ezbere bilen modern bir kiralık katilin öyküsünü anlatıyor. Usta oyuncu Forest Whitaker'in canlandırdığı bu modern zaman silahşörünün başı bir mafya ailesiyle derde giriyor. Bir çatı katında, tüm ileşitimini sağladığı güvercinleriyle birlikte yaşayan bu yalnız, içine dönük adamın ilişki kurduğu sayılı insanlar, hiç İngilizce bilmeyen bir Fransız dondurmacısı ve kendisi gibi kitaplara meraklı küçük bir bir karaderili kız. Kahramanımız kendisine kurulan tuzağı öğrenince savunmaya, sonra saldırıya geçiyor. Ve kıyım başlıyor.
"Hayalet Köpek" doğrusu oldukça şiddet içeren bir film. Ama keskin bir mizahı var. Bu mizah, biraz Tarantino'yu hatırlatıyor. Ama Jarmusch'un mizahı yine de farklı ve çok kendine özgü. Japon kültüründen derin biçimde beslenen ve çok etkileyici bir caz ve rap müziği eşliğinde anlatılan bu film, dayanılmaz konuşmaları, çok kaliteli esprileri, ince alayı ve mafya filmlerine getirdiği mesafeli bakışla, festivalin en güzel filmlerinden biri oldu. İstanbul festivali seyircilerinin çok iyi tanıdığı, kendisi de "artist gibi" yakışıklı olan Jarmusch sanırım ki Cannes'ın ödül listesinde mutlaka yer alacak.
KARL MARX'IN TORUNU
Festivalin, en ilgi çeken simalarından biri de, komünizmin iki fikir babasından biri olan Karl Marx'ın torununun torunu Alman uyruklu sinema oyuncusu Katarina Marx oldu. Bir Fransız moda fotoğrafçısıyla evli olan Katarina Marx, İtalyan yönetmen Marco Bellochio'nun 'Bebek Bakıcısı' isimli filmini izlemek üzere gelmişti. Marx'ın torunu olduğunun duyulması üzerine oradaki, her an ilginç bir fotoğraf peşinde koşan Cannes muhabirleri tarafından abluka altına alındı. Galaya gelen ve dişi Marx'ın gölgesinde kalan filmin yönetmeni ve oyuncularının bu durumdan memnun olmadıkları her hallerinden belliydi...
Panayır notları
CANNES tam bir şöhret geçidi halinde. Filmi olmayan ünlüler bile geliyor. Örneğin Mel Gibson geldi ve Atom Egoyan'ın filminin galasına katıldı. Çünkü bu filme para koymuştu ve adı jenerikte yapımcı olarak geçiyordu. Geçen gün bir filmde, iki koltuk ötede Michel Piccoli oturuyordu. Çünkü Altın Kamera ödülünün jüri başkanıydı ve festivaldeki ilk filmleri seyirciyle birlikte izliyordu. Bir başka filmden çıkışta ise bir hanımla hafif çarpıştım. Özür dilerken baktım, karşımda Vanessa Redgrave. Fırsattan istifade İstanbul Festivali'ne davet ettim.
Bakalım gelecek mi?
Festival ilerledikçe eleştirmenlerde bir gariplik baş gösteriyor. Günde beş film görmekten, kimi zaman yemek yemeyi unutup, kimi zaman üstüste gelen kokteylerde gereksiz tıkınmaktan tüm denge bozuluyor. Filmler, anılar, izlenimler, yargılar birbirine karışıyor. Onun için, gitgide daha çok sayıda eleştirmen film süresince ışıklı kalemlerini çıkartıp not almaya başlıyorlar. Ve birçoğu Cannes'dan sonra bir süre filmsiz ve sinemasız yaşamaya yemin ediyor!..
"Gemide" iyi gidiyor
"Gemide" filminin kalabalık olarak Cannes'a gelen genç ekibi burda gerçekten çok hoş günler geçiriyor. Başta yönetmen Serdar Akar, tüm ekip bu görkemli sinema şöleninin tadını çıkarıyor. Filmin salı günü başlayan gösterimleri birkaç gün sürecek. Gazetelerde çıkan olumlu eleştiriler, sanatçıları mutlu kıldı. İlk sinema filmini çeken TV'nin gözde yıldızı Erkan Can ise filmin gösteriminden sonra imza almaya gelenleri görünce şaşırdı. Üstelik bunlar Türkler değil, yabancı seyircilerdi... Böylece Can'ın kaptan rolü burada da kendisine hayranlar buldu. Ve "Gemide"nin dünya turu başladı.
Harem-Suare beğenildi
Ferzan Özpetek'in festivalin 'Belirli Bir Bakış' bölümünün kapanış filmi olan ve bu nedenle ancak cuma günü seyirci karşısına çıkacak olan filmi "Harem-Suare" dünyanın her yanından gelen alıcılara özel olarak gösterildi. Gazetecilere yasak olmasına karşın biz de katılıp filmi izledik. Eleştirilerimi saklı tutmak kaydıyla filmin ilke olarak başarılı olduğunu ve Özpetek'in haremin gizli, bilinmeyen ve batılı için çok çekici dünyasını ilk kez ele alan filminin büyük ticari şansı bulunduğunu söylemeliyim. Daha sonra görkemli bir öğle yemeğinde ağırlanan yabancı sinemacılar da filmi beğenmiş gözüküyorlardı. "Harem-Suare" daha şimdiden 12 ülkeye satıldı. Filmin "Hamam"ın açtığı yoldan giderek onun başarısını yinelemesi bekleniyor.
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|