Ortadoğulu Tarkan
Geçen yıl yaptığımız bir televizyon programını Urfa'dan açmıştık.
"Sizlere bu hafta uzak bir diyardan, Şanlıurfa'dan sesleniyoruz" diye lafa girdim.
Yayın bittiğinde baktım, Urfalılar biraz buruklardı. Anlayamadım önce... Sonra birisi gelip beni şaşkına çeviren bir coğrafya (daha doğrusu hayat) dersi verdi:
"Bize uzak değildin ki..." dedi.
"Uzak" ve "yakın" kavramlarını (zihinsel olarak) konumlandığımız yerleşim merkezine göre kullanıyorduk ve bu "gözbağı", Urfa'dayken bile Urfa'yı "uzak bir diyar" saymamıza yolaçıyordu.
Benzer bir örnek, bizim gazetenin 31 Aralık tarihli birinci sayfasında vardı.
Haberin başlığında "1999'a karsız gireceğiz" yazıyordu. Başlığın hemen altındaki spotta ise şöyle deniliyordu:
"Doğu Anadolu'da kar kalınlığı 30 santimetreyi buldu."
* * *
"Biz ve Doğu" paradoksunu hatırlamama, yine bir gazete haberi neden oldu.
Tarkan geçenlerde Monaco'da "Dünya Müzik Ödülleri" yarışmasında ödül aldı ya, haber bir gazetede "Buruk sevinç" başlığıyla yeraldı. "Buruk"luğun nedeni Tarkan'ın malum askerlik meselesi değil, alınan ödülün kategorisiydi.
Tarkan "Yılın en çok satan Ortadoğulu şarkıcısı" seçilmişti ve buradaki "Ortadoğulu" ifadesi yıkmıştı bizi...
Hadi "Avrupalı" saymadılar, bari "Balkan" ya da hiç olmazsa "Akdenizli" deselerdi bir nebze huzur içinde uyuyabilirdik; ama "Ortadoğulu"... işte bunu hiç hak etmemiştik.
* * *
Eh ne demişler, "Ne kadar batıya gidersen, o kadar doğuya düşersin".
Batı'yı merkez olarak gören her konumlandırmada ister istemez biz Doğu'ya düşüyoruz. Dua edelim ki, şimdilik "orta" dayız, bunun bir de "uzak"ı var.
Meydan-Larousse, "Doğu"nun siyasal anlamını şöyle açıklıyor:
"Avrupa'nın doğusunda bulunan devletler topluluğu..."
Yani dünyanın merkezine Avrupa'yı koyarsanız onun doğusundaki her şey "Doğulu" oluyor: mesafe sırasıyla "yakın", "orta" ya da "uzak doğulu..."
"Batı", dünyanın kalan kısmını Avrupa'ya uzaklığına göre isimlendiriyor. Bu sınıflandırma bilinçaltımızda öyle yer etmiş ki, Filipinli bir sanatçı bile, neden ve kime "uzak" olduğunu düşünmeksizin kendini "uzakdoğulu" olarak tanımlıyor.
Türkiye'nin Filipinler'den farkı, "Avrupa-merkezli" bu dili benimsediği halde o dilde kendisine "ortadoğulu" denilmesine hâlâ içerliyor olması...
Kendisini başkalarına göre tarif eden bir ülkenin, sonra o tarifin doğal coğrafi sonucundan rahatsız olmaya hakkı var mı?
* * *
Cemil Meriç, (Kırk Ambar, Ötüken Yay. İst. 1980) "Doğu" kavramının izafiliğini vurgularken şöyle der:
"Arzı ikiye bölen ilk topluluk: Roma... Kendi dünyasını, hudutları belirsiz bir Asya'dan ayırmak istemiş. Sonra gururun, bağnazlığın ve bilgisizliğin kıt'alar arasına diktiği bu hayalet duvar, Batı'nın çıkarlarına göre yer değiştirmiş boyuna... Haritanın bir sağına, bir soluna, bir yukarısına, bir aşağısına itilmiş. Yuvarlak bir dünyada ne manası var bu kelimenin?.."
O "yuvarlak dünya"nın son ürünlerinden CNN, yayınlarında saat vermemeyi ilke ediniyor ve habercilerine de "günaydın", "iyi akşamlar" gibi sözcükler kullanmamalarını tembihliyor. Çünkü, "yuvarlak dünya"nın bir köşesinde günbatımında izlenen haber, öbür köşede gündoğumunda ekrana geliyor. CNN, zaman ve mekan ötesi bir yayıncılık yapıyor. Global yayıncılıkta, "Doğu", "Batı", "sabah", "akşam" kavramları tarihe karışıyor.
Sahi biz ne zaman bu "hayalet duvar"ı yıkmak için balyoz sallayıp durmaktan yorulup kendi işimize bakacağız?..
Ne zaman coğrafi sıfatıyla burulmadan tadını çıkaracağız başarılarımızın?..
"Batı"nın doğuya yaptığı haksızlığın aynısını, Bata Anadolu'nun kendi doğusuna yaptığını ne zaman fark edeceğiz?
Benim -ilgisiz görünebilecek- basit bir yanıtım var:
Doğu'ya yağan kar, bizim de ayaklarımızı üşüttüğü zaman...