Bu ülkede bugün yapılacak olan seçimleri en iyi anlatan cümle belki de şu: "İsrail'de iki kişi siyaset konuşuyorsa, orada üç başbakan adayı vardır.."
İsrail toplumu işte böylesine yüksek oranda politize olmuş bir toplumdur. Siyaset sanki herkesin içine işlemiş.
Yapılan kamuoyu yoklamaları, ibrenin, bazı çevreler tarafından "İsrail'in yetiştirdiği en iyi genelkurmay başkanı" olarak tanımlanan İşçi Partisi Lideri Ehud Barak'a yönelik olduğunu gösteriyor.
Barak'ın yakın çevresine baktığımız zaman, Rabin-Peres ikilisinin okulundan yetişmiş ve bazıları dostumuz olan kişiler görüyoruz. Bunlar, Filistin konusunda "Barışa yakın duran" kişiler..
Barak'ın kuracağı bir hükümet, İsrail için "barışı getirecek bir açılım" içinde olursa, bundan en kârlı çıkacak olan hiç şüphesiz, yine İsrail olacaktır.
Yeni başbakanın Filistin lideri Arafat ile açacağı yol İsrail'in, Suriye ile barış konusunda da elini kuvvetlendirecektir. İsrail'in yeni başbakanı daha rahat hareket edebilecektir.
Bu arada Suriye yönetimi, Hafız Esad sonrasına hazırlanıyor. Ortadoğu'da gerçekleşecek İsrail-Filistin-Suriye-Lübnan barışı, bölgenin radikal iki ülkesi konumundaki Irak ve İran'ı tamamen yalnız bırakacaktır. Belki de böyle bir gelişim, İran'ı da yanlış politikası konusunda uyarır ve Hatemi'nin ikinci dönemiyle birlikte beklenen "değişim" İran'ı da olumlu yönde etkiler.
Ortadoğu'ya bağlı durumdaki Kıbrıs konusu için de mutlaka bazı adımlar atılması lazım. Clinton yönetimi bu konudaki ilk adımı "Türkiye'den bekliyor." Cumhurbaşkanı Demirel'e de Washington gezisi sırasında bunlar söylendi.
Türkiye, Kıbrıs konusunda, artık "ne yapabileceğini" söyleme konumuna doğru hızla geliyor. Sadece ABD olarak değil, ama AB ve G-8'ler denen kümeleşmiş gruplar da bu adımı bekliyorlar.
Ülkemizde yeni kurulacak olan hükümet, bu gerçeklerin ışığında "ya Türkiye'yi dünya çapında bir yalnızlığa ve bunalıma itecek", ya da "uluslararası toplumun sözü dinlenir ve ağırlığı olan" bir ülkesi haline getirecek.
Kıbrıs konusunda Ankara'da da fikirler berrak değil. Bugünkü statükonun sürmesini isteyenler olduğu gibi, bu tutumun Türkiye'nin başına dert açacağını söyleyenler de az değil.
Her zaman şunu söyledik: "Müzakere masasından kalkmayın. Kaçak duruma düşmeyin. O masada oturmanız, Türkiye ve KKTC'nin çıkarlarına zarar vermeniz anlamına gelmez" dedik. Ama anlatamadık. Biz anlatamadık ama, sanırız başkaları bunu Ankara'ya anlatmayı başaracak. Çünkü Kıbrıs Ortadoğu barış sürecinden ayrı tutulmuyor. Bölgenin bir parçası..
ABD'nin de katılacağı, adadaki iki toplum ile Türkiye ve Yunanistan'dan oluşacak, "beşli" bir platform, belki de çözüme giden yolun başlangıcı olur.
Dayton anlaşmasının tam metnini, ekleriyle birlikte, KKTC lideri Rauf Denktaş'ın oğlu Serdar Denktaş'a vermiştik. Bu metni iyi incelerlerse, oldukça ilginç sonuçlar elde edebilirler..
2000'li yıllarda daha değişik bir dünya izleyeceğimiz mutlak. Değişimin yönünü sezip harekete geçenler, her zaman diğerlerinden bir adım önde olacak. Kimse bunun aksini beklemesin.
Dünyanın nereye gittiğini görmek içinse, atgözlüklerini bırakıp, normal gözlerle bakmak yeterli oluyor. İskoçya ve Galler, Kosova, Kuzey İrlanda, daha öncesi Bosna Hersek.. Lütfen bakınız.. Artık gördünüz mü?