kapat

15.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


"Asıl mutlulukta geri kaldık biz..."

Ankara ve İzmir'deki okullarda, orta, lise ve üniversiteli gençlerle söyleştim son bir hafta içinde...

Öyle yaman sorular soruyorlardı ki hem umutlandım, hem şaşırdım.

Ortaokuldan iri gözlü bir kız, buram buram kendine güven kokan bir sesle, "En büyük sorunumuz büyüklerimizin bizi anlamaması" dedi, "Söyler misiniz, ne yapmalıyız kendimizi anlatmak için?.."

"Onlara şefkat ve anlayış gösterin" diyebildim: "Çünkü siz onlardan daha olgun görünüyorsunuz."

Söyleşiden sonra hatıra defterini getirdi kimileri; birkaç özel satır istediler, yazıp imzaladım.

Ve dün, fotoğrafını gördüm öldürülen liseli kızla öğretmeninin...

11-D'den 17 yaşındaki Şebnem'in kanlar içindeki sol kolu, gencecik din öğretmeninin boğazının üzerine düşmüştü. Sol kulak arkasındaki kurşun deliğinden sızan kanlar, sınıfın ortasından sıralara süzülmüştü.

18'lik Murat sorguya götürülürken "Üzgünüm" diye mırıldanıyordu. Ayrıldığı sevgilisine doğum günü hediyesi olarak aşk dizeleriyle dolu bir şiir kitabı ya da üzeri kalp dövmeli bir kolye yerine, 9 mm'lik Star marka bir tabanca getirmişti. Hitler'in doğum gününü ölüm saçarak kutlayan Amerikalı yaşıtlarına nispet, O da sevgilisinin yaşgününü, canına kastederek kutlamıştı.

Milliyet'te Ahmet Tulgar'ın kilidini çözdüğü bir hatıra defterine dalıp Şebnem'in iç dünyasına daldım. Sempatik bir televizyon sunucusunun alnına yazılmış bir nottan söz ediyordu haber:

"Varsın ölüm senden gelsin be gülüm... Biz onu şerbet der içeriz..."

"Sevenlerin, ölesiye, öldüresiye sevdiği" toprağa doğan filizlerin defterinde ölümün kutsal bir şerbete dönüşmesi sürpriz değildi.

Sonraki sayfalarda da hep kalbe saplanmış bıçaklar, bıçağa sarılmış yılanlar, adres sormayan kurşunlar vardı.

"Umuda bin kurşun sıksa da ölüm/Unutma! Umuda kurşun işlemez" satırlarının yazarı, o satırlar manşete çıkarken, Umut hastanesinde komadaydı.

***

Gel de geçen bahar birlikte ölüme atlayan Aslı ile Cenan'ın geride bıraktıkları hatıra defterini anımsama şimdi...

"Belki tam uzanıp öğrenecekken gerçeğin gerçek yüzünü, süsler gerisinde bekler annem, karanlık dilliliği ile... Reddedilmesi imkansız bir teklif, intihar..." diye yazmıştı Cenan ve şöyle vedalaşmıştı:

"Anne baba!... Siz hep doğru ve iyiydiniz. Yanlış olan bendim. Üzülmeyin. Kardeşime iyi bakın. Benim cehennemimin acısını o çekmesin. Babalar gününüz kutlu olsun. Hediye için üzgünüm..."

***

Gençlerin hatıra defterleri üzerinden bir ülke tarihi yazılabilir mi acaba?..
Yazılsa, kuşaktan kuşağa nasıl giderek karamsarlaşan bir melankolik serüven yaşadığımız anlaşılabilir mi?

Çözsek mahrem defterlerin kilidini, susar mı acep "anaların karanlık dili?"

Anlaşılır mı, "ölümü şerbet diye içinler"in derdi?
Bütün bu kara sevdalıların, mateme bulanmış arabesk satırlarına yansıyan kör umutsuzluğun kökenleri aydınlatılabilir mi?

"Hep doğru ve iyi" olan ana babalar, evlatlarının tuttuğu notlarla kıyaslasalar kendi ergenlik şiirlerini, acaba "yanlış çocuklar"ın sırrı çözülür mü?

"Ne yapmalıyız büyüklerimize kendimizi anlatmak için" sorusu yanıtsız kalan çocuklar, babalar günlerini intiharla, doğum günlerini kurşunlarla kutluyorlarsa, onlara "reddedilmesi imkânsız bir intihar" dışında teklifler götürmenin zamanı gelmemiş midir?

***

"Sizi nasıl anlayacağız" diyor, Şebnem'in defterinden yaralanan Ahmet Tulgar, "Ne yaptık size" diye soruyor.

Ne yapmadık ki?..
Daha geçen hafta sınav kapısında yüzbinlercesinin umudunu kırmadık mı? Hayatlarının en güzel dönemini ellerinden almadık mı? Bir güzelim bahar, pencereden hınzırca göz kırparken onları kurs binalarına tıkmadık mı? Test soruları yığılmış beklerken sinemaya gitseler kendilerini suçlu hissetmelerine yol açmadık mı?

Skandalın ardından her biri 1'er milyarlık maddi-manevi tazminat davası açsa, iyi bir ders verirlerdi yetkililere; bir daha da çalınmazdı soruları, istikballeri...

Ama yapmadılar. Sineye çekip içe kapandılar.

Belki nice sonra, kenarı kilitli hatıra defterleri açıldığında okuyacağız neleri içlerine attıklarını, nasıl içten içe kanadıklarını...

Uzattıkları defterlerin her birine "Yapmayın çocuklar ölümden hediye olmaz" diye yazmak geliyor içimden...

... ya da Nihat Genç'ten bir çığlık:

"Ne dini, ne bilimi kardeşim, asıl mutlulukta geri kaldık biz..."

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır