|
NURİYE AKMAN(nakman@sabah.com.tr
)
|
Uzaklar diye bir şey yok
Rehberinizle birlikte "uzakları" defterden silmeye hazır mısınız? Sınırlılıkla sınırsızlık arasında gidip gelmeye... Hayatla birlikte akmaya... Harika bir yolculukla "uzakları" defterden silecek; kendi geçmişinize ve geleceğinize de mesaj yollayabileceksiniz.
Haber geldi; uzaklarda hastanız varmış. Yanında olmak istiyor ama gidemiyormuşsunuz. Elini bile tutamamak çok üzüyormuş sizi. Sizi uzaklara götürmeye geldim. Şimdi burada, hiçbir yere gitmeden hastanıza gideceğiz. Oturduğumuz yerden ona şifa göndereceğiz. Çünkü uzaklar yakınımız oldu bizim.
*Hastanız başka bir evde, başka bir şehirde, başka bir ülkede olabilir; önemli değil. "Reiki" diye bir rehberimiz var, bize yolu o açacak. "Evrensel hayat enerjisi", bir mesaj gibi avuçlarımızdan karşıya akacak. Harika sonuçları görünce, siz de artık "uzakları" defterden sileceksiniz; kendi geçmişinize ve geleceğinize de mesaj yollayabileceksiniz.
*Şifaya kanal olmanın öyküsünü 3 Ekim 1998'de yayınlanan Kalabalıklar'da "30 Nehir Birden Olmak" başlığıyla anlatmıştım. Ellerin nasıl bir şifa aracı olabileceğini ilk öğrenişimdi. O gün, Alman Reiki üstadı Horst Günther birinci derece Reiki seminerine katılan 30 kişiye öğretiyi aktarmış ve başka insanları "akmaya başlatmak" için Türkiye'den ayrılmıştı. Yaratıcı Zeka ve Zihin Bilim Derneği'nin organizasyonları çerçevesinde zaman zaman Türkiye'ye gelerek seminerlerini tekrarlayan Günther'i geçen hafta bir kez daha yakaladım.
Dolu dolu iki gün
*İkinci derece Reiki seminerinde katılımcıların sayısı yarıya inmişti. Hazmedilecek bilgiler daha derindi ve öğrencilerle tek tek ilgilenilmesi gerekiyordu. İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri'nde dolu dolu iki gün geçirdik. Aramızda ev hanımları, fizik mühendisleri, tıp doktorları, öğretmenler, labaratuvar teknisyenleri, turizmciler, emekliler, serbest meslek mensupları vardı.
*Artık herkesin anı dağarcığı, birinci derece bilgiyi aldıktan sonra çevresindeki insanlara dokunuşların yarattığı mucizelerle doluydu. Şimdi sıra zamanı ve mekanı kaldırmaktaydı. Bütün boyutlarıyla boyutsuzluğu öğrenecektik. Yani hayatla birlikte akmayı. Sınırlılıkla sınırsızlık arasında gidip gelmeyi. Bu da bizim gel-gitimiz olacaktı, bu da bizim denizimiz...
*Bu yolculukta, birtakım sembollere ihtiyacımız vardı. Hücrelerimizin birbiriyle haberleşme sistemini aktive ederek, her insanın doğuştan içinde bulunan iyileştirme gücünü devreye sokmayı hedefleyen bir çalışmaydı bu. Modern tıbba alternatif değil, bilakis onu destekleyen bir öğretiydi. Semboller, yalnız katılımcıların bilgisine sunulduğu için aktaramıyorum. Sadece şunu söyleyeyim; bize uzakları nasıl yakın kılabileceğimiz öğretildi. Denedik. İşliyor. Seminer sonrası herkes kendi kendine yeniden denedi. Gerçekten işliyor.
*İnternet'le nasıl bir tuşa basarak sonsuz yere ulaşma imkanı varsa Reiki de böyle. Üstelik bilgisayarın cihaz parası ve hat kirasından daha ucuz ve öğrenmesi daha kolay. (1. seminer 150, ikincisi 450 dolar). Ve ömür boyu kullanılacak bir sistem.
* Önce mesaj göndereceğiniz kişinin hayali lazım size. Hayal damarlarınız kurumuşsa, fotoğrafı da olur. Onun görüntüsünü ufaltıp avuç içlerinize alıyorsunuz. Yani sanal ortamda şifa veriyorsunuz. Sistemin işleyişi frekanslar marifetiyle oluyor. Sözlerin ve hareketlerin evrene yaydığı bazı titreşimler var. Bunlar bir iletişim ortamı yaratıyor ve bu ortamı kuran insanı geri besliyor. Bu harika iletişimden başka insanlar da yararlanıyor.
*Bilgisayarla henüz tanışmamış olanların anlaması için sistemin işleyişini dua etmeye benzetebilirim. Hangi dinde olursa olsun, hangi dille yapılırsa yapılsın duaların nasıl kabul olduğunu artık daha iyi anlıyorum. Hayat enerjisinin kaynağı olan avuç içleri, ister ayalarından birbirine yapıştırılarak kalbin üzerinde tutulsun, ister ayaları göğe bakacak tarzda iki yana açılsın, müthiş bir enerji alanı oluşturuyor. Bir ışık sağanağının altına giriyorsunuz. Islanmadan ve üşümeden yıkanıyorsunuz.
*Bu bilince ulaşınca hayatın bütünüyle kocaman bir dua olduğunu anlıyorsunuz. Bu "olağanüstü" şeyler aslında son derece "olağan" şeyler. Uzakları yakın kılmanız sırasında bir vericisiniz. Bulunduğunuz yerden düşünce gücüyle yayın yapıyorsunuz. Hasta yakınınız ise bir alıcı. Radyonun düğmesini çevirir gibi dikkatini size yöneltiyor ve gönderdiğiniz frekansları benliğine kabul ediyor. Ona birtakım şekiller çizerek, hastalığının adını anmadan bütün hücrelerinin iyileştiğini söylüyorsunuz. Kullandığınız kelimelerin nasıl işe yaradığını görünce şok geçiriyorsunuz o "sözden özlerin" kabukları diyebileceğim "şekilleri" seviyorsunuz.
*Semboller, birer anahtar. Görünmeyen kapılar açılıyor ve içeriye görünmeyen bir şeyler akıyor. Sonuçları görünüyor. Çünkü hastanız iyileşiyor. Hasta sizseniz bu daha iyi anlaşılıyor. Böylece ellerinizin sanki çanak anten görevi yaptığına, iki gözünüzün arasında bir üçüncü gözünüz olduğuna, zihinsel mesajlarınızın bir ışık köprüsünden geçip karşıdaki insana ulaştığına yani mesafeleri kaldırdığınıza emin oluyorsunuz.
*Bu, getirisi yüksek bir bilinç düzeyi. Çünkü her yanınızın titreşimlerle dolu olduğunu, çevrenizde ışınların oynaştığını bilmek, onların negatiflerinden kurtulma imkanı da sunuyor size. Diyelim ki, sizden önce birileri bulunduğunuz odada kavga etti, televizyonda bir korku filmi ya da daha kötüsü haberler izlendi, odanızın içi negatif titreşimlerle dolu demektir. Onları yüklendiniz ister istemez. Yemeğinizi hazırlayan kişi (evde ya da restoranda) işini sevgiyle yapmamış, kendiyle/başkalarıyla kavgalıysa, o anda aklından takımına, gazetesine, partisine, vs... Bir "küfür" yolluyorsa, o yemeği yiyerek onun bedeninden ve zihninden yayılan bütün negatifliği içinize almış oluyorsunuz. İşte Reiki ile bunları da nötr hale getirebiliyorsunuz. Yemeği ve odayı temizliyor, havayı ve tabağınızı ışıkla dolduruyorsunuz. Aynı şekilde kendinizi zihnen ve bedenen güçlendirmeniz mümkün.
Başka boyutlara...
*Bütün bunlar size, ağzınızdan çıkan her söze, yaptığınız her harekete çok dikkat etmeniz gerektiğini öğretiyor. Gerçek çevrecilik işte bu anlayışta yatıyor. Bu çevre temizliğine en çok ihtiyacı olanların başında doktorlar ve diğer sağlık personelinin geldiğini düşünüyorum. Hastalardan yayılan "olumsuzluklardan" diğer hastaları ve kendilerini korumaları lazım ki onlara ihtiyacımız olduğunda bize gerçekten yardımcı olabilsinler. Bir de yüksek düzey yöneticileri. Stresli geçmesi beklenen iş toplantıları öncesinde odaları temizleyerek toplantının daha huzurlu geçmesine katkı yapabilirler. Bilinçaltımızın "hayır" kelimesini bilmediğini, pozitif negatif ayrımı yapmadan her girişe açık olduğunu unutmasınlar yeter.
*Bu mesaj gönderme işi, bir duruma/olaya da yönlendirilebiliyor. Ve başka çağlara, başka boyutlara da bu şekilde ulaşmak mümkün. Diyelim ki 20 yıl evvel kötü bir olay yaşadınız. Etkisinden hâlâ kurtulamadınız. Veya üç gün, bir hafta, iki ay, bir yıl sonra önemli bir olay yaşayacaksınız; bir konser vereceksiniz, bir konferansta konuşacaksınız, ilk kez bir F-16'yı uçuracaksınız vs. vs... Mesajlarınızı sizi rahatsız eden geçmişinizin o bölümüne gönderip, o olumsuz etkilerin bugünle olan bağlantısını kesebilirsiniz. Sanal olarak geleceğe akıp, o gün geldiğinde destekleyen, kucaklayan, güçlendiren ışıklarla kendinizi karşılatabilirsiniz.
Mevlana ile konuştum
*Günther, kursiyerlere işin tekniğini anlattıktan sonra "Birkaç yıl bunların üstünde çalışıp derinleştikten sonra, her şeyin yalnız kalple ilgili olduğunu göreceksiniz. Tabii önce kapıyı açmayı bilmek lazım. Onun için bu sembollere ihtiyacımız var. Yoksa içeri giremezsiniz. Bunları yaptıkça her şeyin içinde bir şey olduğunu, onun da içinde bir şey olduğunu, onun da içinde bir şey olduğunu hissedeceksiniz ve bu böyle sonsuza kadar gidecek" dediğinde Mevlana ve "Fihimafih"i (İçindeki İçindedir ya da İçindekinin İçinde) hatırladım. Hayalimde Mevlana ile konuştum. Ona hiç bu kadar yakın olmamıştım.
* Bu seminerden çıkardığım sonuçlardan biri de şu: Şu anda dünyada kalben ya da fiziken ağlayan biri varsa, ondan evrene acı sinyalleri yayılıyorsa, o sinyaller pozitife dönüştürülmediği sürece hiçbir kalbe, hiçbir bedene huzur yok demektir... O yüzden birine yaptığımız bir kötülük aslında harakiri yapmamızdır. Mademki söylediğimiz sözlerin, attığımız adımların yaydığı titreşimler hiçbir şekilde kaybolmuyor, demek hepimizde hepimizin frekansları var. Birbirimize karışmış durumdayız. Görüntülerimiz, seslerimiz, renklerimiz üst üste yığılmış, iç içe geçmiş. Hep birlikte yoğrulmuş. Öyleyse dünyanın bütün noktaları birbirlerine bağlı. Öyleyse Ben'in ortadan kalkışı bu. Biz varız yalnız. Yalnızca bir ışık kaynağı var: O.
Bir hediye...
* Bunları belki saf akılla anlamak mümkün değil. Ama zaten aklınız o kadar kirlenmiş ki, yalnızca kalple anlaşılabilecek bir güç arıyorsunuz. Reiki'nin yaşamı kolaylaştıran bir hediye olduğunu anlıyorsunuz. Sonra düşünüyorsunuz: Bu tip zihinsel gelişim teknikleri en cok gazeteciler için gerekli galiba. Çünkü insanları birbirine anlatırken, kendilerine en az zaman ayıranlar onlar. Başkalarını kovalamaktan içleri öyle yorgun, öyle tıka basa dolu ki. Acaba gazeteciler, bu "ötekiler" kavramını zihinlerinden silebilselerdi, barış dolu bir dünyanın yaratılmasında ne büyük bir rol oynardı.
* Ben şimdi hayalimi bu gazeteye resmettim. Üstüne önce "mesafeleri aşma" sembolünü sonra "güç" sembolünü çiziyorum. Üç kez mantraları söylüyorum. Tanıdığım tanımadığım bütün meslektaşlarımın adlarını sayıyorum. Bu mesajı almalarını özgür iradelerine bırakıyorum. Işığa emanet ediyorum. Soruyorum, gerçeğe teslim olmaktan daha büyük bir özgürlük var mı?
Konu ile ilgilenenler için not:
0212 272 64 47 Berna Dirican (Akşam)
0212 246 58 38 Ayşe Musal(Akşam)
0312 427 77 37- 0312 490 36 51 Gülçin Musal
|
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|