Bilimkurgu olayı
Oldum olası bilimkurgu haberlerini uçuk bulmuşumdur.. Uzay teknolojisindeki son gelişmeyi bana anlatın, hiç inanasım gelmez. Lakin Eba Müslim Horosani'nin bir vuruşta 70 haricinin kellesini koparması çok inandırıcı gelir..
Gündem dışı yazmanın bazen sınırsız keyfini yaşıyorum, bazen de kendi gündemimi yaratamadığım için üçüncü dereceden bunalım yaşıyorum.. Dün öyle oldu mesela..
Masanın üzerinde Galatasaraylı Suat'tan gelen bir telefon notu var.. Aramamı istemiş.. Hemen yanında da fantazi müziğini sevenlerin iyi tanıdığı Coşkun Sabah'ın faksı..
Ben Suat'ın kafasındaki Amazon gürlüğüne bakıp "Bu kadar saçı ektirmiş olamaz, peruktur.." diye iddia ettim ya! Coşkun Sabah bana laf yetiştiriyor.. "O saçları biz diktik, şöyle başarılı oldu, böyle başarılı oldu.." mealinde bir faks..
Yani "Gel bize, senin de kafayı saç tarımına açalım.." iması..
***
Gerçi Coşkun Sabah'ın faksında açık açık "Senin kelledeki erezyon Suat'ınkinden fazla.." demiyor ama ima var.. Veya hikâyedeki gibi ben işkillendim..
Hani adam karşısındakine küfür ediyormuş.. "Sen var ya sen! Dünyanın en alçak, en şerefsiz, en haysiyetsiz, en pesaye adamısın.." diye sayıp döküyormuş, muhatabı da sakin sakin karşılık veriyormuş:
- "Benimle imalı konuşma.."
Düşünceyi okuyan alet..
Ergun Babahan'ın odasına "birşey denk gelir.." diye gittim.. Denk gelmese bile öyle bunalmışım ki artık kim çıksa karşıma dilime dolayacağım..
İçeri daldım, dünya durdukça pembe kareli gömleğinin ütüsü bozulmayasıca Genel Yayın Müdürüm Zafer Mutlu da orada.. Yazı işlerinden başka arkadaşlar da var..
Bir haberi tartışıyorlar..
Konusunu öğrenmemle tüylerimi diken diken eden haberi dünkü manşette görmüşsünüzdür.. Hani "Düşünceyi okuyan bilgisayar.." yapmışlar, bizimkiler de "Müthiş Buluş" diye vermişler.. İşte o haber!
Yazı işlerinde görev yaptığım yıllardan kalma, otomatiğe bağlanmış reflekslerim vardır.. Bunların başında da "bilim-kurgu" haberleri gelir.. Sedat Sertoğlu'ndan yediğim "Uzaylılar geliyor.." haberinden beri bu böyledir..
Bunu yazıp yazmadığımı hatırlamıyorum ama özetleyebilirim.. Sabah'ın ilk yıllarıydı.. Habersizlikten kıvrandığımız bir toplantıda Dış Haberler Müdürümüz Sedat Sertoğlu burnuma bir fotoğraf dayadı..
Dergiden kesilme bir kupür.. Haberini de altına iliştirmiş.. Dış Haberler Servisi'nin tesbitine göre dünyamızı iki vakte kadar uzaylılar ziyaret edecekmiş..
- "Tövbe tövbe.. Git işine be adam.." diye haberi tersledim.. Zafer Mutlu habere sahip çıkmasın mı? "Çok iyi haber.." diye tutturdu.. Eh! O habere "iyi" der de yazı işlerinin geri kalanı "Kötü" der mi?
***
Hepsi birden "Haber muhteşem, çok güzel, yer yerinden oynayacak.." demeye başladılar.. Bazıları da "Ne kadar akıllısınız Zafer Bey, biz bir bakışta haberin değerini anlamamıştık.." diye adamın kolesterolünü zorluyor..
Ben ise aslanlar gibi direniyorum..
Lakin ben "De get lan!" dedikçe Sedat da direniyor.. İki lafın arasında olayı kendi servisine, yani Dış Haberler Servisi'ne getirip ekibini övüyor..
Sene 1989.. O tarihteki servisin hallerini bilmesek, anlattığına bakıp CIA ile rekabet halinde bir örgütümüz var sanacağız.. Dış Haberler dediği, kendisiyle beraber dört kişi.. Biri Cenk ki hâlâ bizde.. Diğeri "dalgacılıktan" dört kez işten atıp, beş kez geriye aldığımız Ercüment.. Manken Demet Şener'in ağabeyi..
Servisin dördüncü adamı ise dış haberlerden çok, içeride olan bitenlere meraklı emekli bir amca.. Elinde daima bir yabancı gazete var.. Ortasını delmiş.. Gazete okur gibi yapıp, diğer servislerdeki mini etekli kızları dikizliyor.. Yani uzaylılar gerçekten gelse, en son bunun haberi olur..
Hay uzaylınız batsın!
Sedat'ın genlerinde bir şekilde "keçi geni" karıştığını o toplantıda anladım.. Çünkü ben direndikçe o azıttı.. Sonunda gelecek uzaylıların eşgalini vermeye başladı.. Zafer Mutlu da baskı yaptığından uzaylıların robot resmini ressama çizdirdik..
Ressamın da o gün elinde fazla şöhler kağıdı yokmuş.. Şöyle beş altı santim eninde, otuz santim boyunda bir parça var.. Mecburen uzaylının resmini ona sığdırmak zorunda kaldığından, eni ile boyu oransız bir şekil oldu..
Sedat onu da halletti.. "Uzaylıların ortalama beş metre boyunda" olduğunu habere "son dakika" bilgisi olarak ekledi.. Ressam çevrenin etkisiyle, çizdiği uzaylının başına iki de anten ekledi.. Atom Karınca'nın hormonlusu gibi bir tip çıktı ortaya..
- "Yeter, yeter.." demesem uzaylının başından aşağı bir de toprak hattı çekecek..
Sonunda pes edip, yukarıdaki ara başlıktaki lafları ede ede haberi manşete koydum.. Ama o günün hicranını hâlâ içimde yaşarım.. İki üç ayda bir de o haberi Sedat'ın başına kakarım..
***
Düşünce okuyan makineye de tepki verirken "Sedat mı getirdi?" diye hırladım.. O getirmemiş, Mustafa Küçük'ün ajansı getirmiş.. Fotoğrafları da var.. Bir adamcağızı oturtup kafasına bir sürü elektrot bağlamışlar..
Adamı ziyaret ağacına çevirmişler.. O elektrotlar beyinden yayılan dalgaları zaptedip bilgisayara geçiyormuş.. Bilgisayar da kafasına göre tercümesini yapıp, ekrana yazılı olarak çıkarıyormuş..
Aleti daha da geliştirip "Misafir gelince kapıyı açanını" da yapacaklarmış..
Uzun etmeyelim, habere direneceğimiz kadar direndik ama bugün gazeteye baktım hiç de fena olmamış.. Üstelik Türkiye'nin gündemine takılanların, medeni dünyadan ne kadar koptuğunu anlatmayı da iyi başarmışlar..
Demek ki yazı işlerindeki bu çocuklar, onüç yıl önce "uzaylı" haberini yapan bizlerden daha akıllıymış.. Mesela biz uzaylı haberini yaparken böyle bir bağlantıyı düşünemedik..
- "Amanın uzaylılar geliyor, kaçın.. Eve fazla ekmek, makarna alın.." havası yaydık..
Halbuki Türkiye'nin gündemi o zaman da böyleydi..