Gaflet.. Dalalet ve hatta..
Bu şimdi düşünce özgürlüğü mü, yoksa çifte standart mı?..
Günlerden beri bu sorunun yanıtını düşünüyorum.. Ve inanın veremiyorum..
Meclis'te bir Sıkma Baş Şovu var..
Hayır.. Bu baş örtüsü değil.. Başörtüsünün, hepimizin annenelerinin, anneannelerinin taktığı başörtüsünün, bu baş şekli ile uzaktan yakından ilgisi yok..
Hayır.. Bu türban da değil.. Hindistan'da erkeklerin saç bağlama şeklinden stilize edilerek, Paris tarafından kadın başı modasına sunulan türban, çok ama çok farklı bir bağlama şekli..
İhsan Doğramacı zamanında sıkmabaşa karşı çıktığında "Bari türban taksınlar" demişti, saçları daha çağdaş bir görüntü ile kapatmak için.. Medya lafı tersinden anlayınca, bir türban lafıdır ortaya çıktı.
Sevgili kardeşim Tevfik Yener'e bir önerim var.. Bir manken bulsa ve başını üç şekilde, başörtüsü, türban ve sıkmabaş olarak hazırlayıp fotoğraflarını Sabah Yıldızı'nda yayınlasa ve millet farkı artık anlasa..
Şimdi Meclis'teki sıkmabaş şovu, bakın neyle çakışıyor, tam aynı günde tesadüfen..
Malatya'da bir isyan, bir baş kaldırı provası.. İsmet Paşa'nın Malatyası'nda..
Şimdi bu sıkmabaş şovuna destek nereden geliyor, tesadüfen..
İran sokaklarından..
Ve benim, gentellerim ve sentellerim, yani geri zekalı ve safoş entellerim, Sıkmabaş'ın hala bir basit inanç özgürlüğü olduğunu ve dikkate bile alınmaması gerektiğini yazabiliyorlar..
Sıkmabaşın, Hitler'in gençlik örgütlerinin kollarına doladıkları gamalıhaç pazubendi ile eşdeğerli bir siyasal simge olduğunun farkına dahi varmadan, ya da varmaz görünerek..
İnsan bu kadar gaflet, bu kadar dalalet ve hatta bu kadar hıyanet içinde olabilir mi?..
Necmeddin Erbakan, bir zamanların aculcular taktiğini oynuyor..
Son seçimler Refah'ın sandıktan tek başına iktidar çıkamayacağını gösterdi. O zaman şeriat devleti nasıl kurulacak?.. Hele bugünkü koşullarda Erbakan'ın siyasete dönmesi dahi hikaye iken.. Kaybedecek nesi var ki..
Askeri ihtilale zorlayarak, "Askeri hükumete karşı, Cihad" bayrağı ile sivil ayaklanma hesabı yapıyor....
Tansu Çiller'i zaten hep yazdık.. Amerikan pasaportu hazır. Amerika'da mal varlığı hazır.. Amerika'da işi de hazır..
"Türki Cumhuriyetler Danışmanlığı".. Eski Türkiye Başbakan ve Dışişleri Bakanı sıfatı ile..
Hele bir de Türkiye'de askeri rejimden kaçmış olmanın mazlumluğu ile sığınırsa..
Şimdi, demokrasiyi yok etme pahasına kendi kişisel hesapları peşinde koşan bu iki sözüm ona siyasinin peşine takılmak, nasıl bir demokratlık oluyor, anlamak mümkün değil..
Dinci, şeriatçı gazetelerin yazarlarına diyeceğim yok. Onlar misyonlarını ifa ediyorlar..
Ama birinci sayfalarında tepeden aşağı ANAP'a, DYP'ye giydireceksin, "Niye sessiz kaldınız?" diye.. Sonra kendi sayfalarında, Merve'ye destek veren yazılar yayınlayacaksın..
Tamam.. Gazeteler yazarlarının düşünce özgürlüklerine saygı duyuyorlar.. Anlıyorum..
Peki o zaman milletvekillerinin düşünce özgürlüklerine niye saygı duymuyorlar?..
Kendi yazarlarının Merve'yi destekleme hakıkı var da, milletvekillerinin niye yok?..
Çözemediğim işte bu!..
Başarının anahtarı!..
"Başarınızın sırrı nedir?" dedi, gazeteci büyük işadamına..
"İki sözcük!.."
"Peki efendim.. Nedir o iki sözcük?."
"Doğru kararlar!.."
"Doğru kararları nasıl veriyorsunuz?."
"Tek sözcük!.."
"Peki efendim, nedir o?."
"Deneyim!.."
"Deneyimi nasıl elde ediyorsunuz?."
"İki sözcük!.."
"Peki efendim, onlar nedir?."
"Yanlış kararlar!.."
(Yelda Rasenfos'a teşekkürlerimle.)
Bir Tavsiye
Yeni bir aşk hep vardır!..
Filmin mesajı bence bu..
"Yeni bir aşk hep vardır.."
Yitirilen aşklardan sonra, hayata küsenler çevremizde hep var.. Belki kendimiz de onlardan biriyiz..
Neden küseriz..
"Böyle bir sevgiyi yeniden bulma ve yaşama şansımız olmadığına" inanırız da ondan..
Bir de.. Hele o sevgiyi ölümle kaybetmişsek, başkasını sevmek, onun anısına ihanet gibi gelir bize.. Vicdanımız rahat vermez..
Oysa yaşam, bir yerde aşktır.. Sevgidir.. Onsuz nasıl yaşarsınız?.. Dünyaya, aşka ve sevgiye küserseniz, yaşamınız, yaşam olur mu?..
"Ondan başkasını sevemem!.."
En çok duyulan ifadedir bu..
Acaba öyle mi?..
Şöyle bir başa dönün.. "Ondan başkasını sevemem" dediğinizle nasıl tanıştınız?.. Onunla sizi karşı karşıya getiren şey, nasıl bir tesadüf iyi düşünün..
O tesadüf olmasa, aşksız mı yaşayacaktınız hayatınızı?..
Hayır.. Bir başka tesadüf bir başkasını çıkaracaktı karşınıza bu defa onun için "Ondan başkasını sevemem" diyecektiniz..
Demek ki?..
Şişedeki Mektup/ Message in the Bottle, büyük aşkını, kocasını bir ihanet sonucu başka kadına kaptırmış Robin Wrigt Penn ile, karısını genç yaşta kaybetmiş ve hayata küsmüş Kevin Costner'ın, aşkı birbirlerinde yeniden bulmalarının öyküsü..
Dünyada pek fazla ilgi görmedi. Costner'ın oyununu ruhsuz, filmin kendisini fazla ağdalı buldular.
Bana öyle gelmedi.. Ben aşkı severim.. Aşkı anlatan filmleri de severim.. Başından sonuna ilgi ile izledim.. Kevin Costner'ın babasını oynayan İhtiyar delikanlı Paul Newman'a da bayıldım..
Baba ile oğul arasında geçen sahnede gözlerimin yaşardığını da itiraf ederim..
Şişedeki Mektup, benim gibi aşk filmlerini sevenler, aşkı konuşmak, tartışmaktan zevk alanlar için, görülmesi gereken bir film!..
Tarkan!..
Askeriye kendisine düşen yasal görevi yapıyor.. Yasaların emrettiği şeyi yani.. Süreci başlatıyor. Hepsi o..
Tarkan'ın vatandaşlığından çıkarılması konusunda karar, Bakanlar Kurulu'na ait..
Kanun koyucu, vatandaşlığa giriş ve çıkışı çok zorlaştırmış.. Bakanlar Kurulu kararı istemiş..
Niye "Çağrıldığı halde askere gelmeyen vatandaşlıktan otomatikman çıkar" dememiş?..
Bakanlar Kurulu başka şeyleri de düşünsün diye..
Tarkan Avrupa'da harikalar yaratıyor.. Gençlerin, dikkat buyurun en önemli kesimin gönlünü Türkiye adına çalıyor. Yetmiyor, dünya çapında ödüller alıp, töreni ve şarkısını 130 ülkeye anında izletiyor..
Tarkan dünya çapında bir turizm, tanıtım ve kültür elçimiz.
Askerliği bekleyebilir.
Tarkan, bu girişime, kendisini sonradan ortada bırakan zamanın başbakanın verdiği söz üzerine başladı.. Artık duramazdı.. Bunu da unutmasın kimse..
Bu yanlıştan dönülmesi için bir tek imzanın atılmaması yeterli. Ben sağduyulu en az bir bakanın her kurulda olacağına inanıyorum.
34 UP 8423!..
Bu kentte ralli sadece Bağdat Caddesi'nde yapılır bayım.. Ulus'tan Ortaköy'e inen gidiş geliş iki şeritli caddede kendi kendinizi tatmin için, çok ani fırlamalar ve kaymalarla slalom yapmanız, araba kullanmak değil, kazaya davetiye çıkarmaktır.
Aslında buna kaza da denmez, adı cinayettir ya..
Mesele sizin ne usta şoför olduğunuz değil bayım.. Siz bu cehennemi slalomları burnunuz kanamadan yapacak bir formül 1 pilotu olabilirsiniz.. Ama o daracık yolda araba kullanan, deneyimsiz şoförler var.. Refleksleri zayıflamış yaşlılar var.. Kolay heyecanlanan, panikleyen tipler var..
Tam karşılarında, ya da tam önlerinde, gökten düşmüş gibi bir araba görünce yapacakları ani hareketle nasıl hem kendi hayatlarını hem de başkalarınınkini tehlikeye atarlar düşündünüz mü hiç, aklınızdan geçti mi?..
Kendinizi tatmin için özel pistler bulun bayım.. Sıradan ve masum insanların araba kullandığı daracık yollarda cambazlık yapmaya kalkmayın sakın!..
SEVDİĞİM LAFLAR
Deneyimler ve tarih bize göstermiştir ki, insanlar ve hükumetler tarihten hiçbir şey öğrenmemişlerdir.
Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831)
TEBESSÜM
- Cafer'in son icadı ne?.
- Güneş enerjisi ile çalışan el feneri.