Siyasal çekişmelerdeki safsata düellosu
"Yöneten-yönetilen" dönemleri sona erdikten sonra Dünya'ya gelecekler herhalde daha anlamlı yaşayacaklar.
Daha anlamlı yaşayacaklar, çünkü iktidar olma çekişmelerinin safsata düellolarından üstlerine fışkıran ahmaklık zifoslarıyla uğraşmayacaklar.
Rahmetli Menderes, fırından taze çıkma başbakanlığının dumanı üstünde cakasıyla bir gün Meclis'de:
- Siz isterseniz Hilafet'i de getirebilirsiniz, demişti.
27 Mayıs darbesi olduktan sonra da İsmet Paşa:
- Biz 27 Mayıs'ın ne içindeyiz, ne dışındayız, demişti.
O sıralarda Menderes yandaşları için, "kuyruklar" suçlamasıyla bilenen, polemik tırpanlamaları yapılıyor; "kuyruklar" diye suçlananlar da yeni bir sloganda bayrak yükseltmeye çalışıyorlardı:
- Gözlerimin içine bak, ne demek istediğimi anlarsın...
Bütün bunlar iktidar olma çekişmelerinin safsata düelloları değildi de, neydi?
* * *
O tarihlerde bir gün yaşlıca bir Hukuk Profesörüne, Türkiye'nin neden bu tür bir safsata bataklığında tepinip durmaktan kurtulamadığını ve neden aklın berraklığına bir türlü kavuşamadığını sormuştum:
- Efendim, demişti, Şark toplumlarında sizin sözünü ettiğiniz düzeylerde ne burjuva sınıfı vardır, ne de işçi sınıfı... O nedenle...
Profesörün sözünü kesmiştim:
- Ya peki ne vardır?
Yaşlıca Hukuk Profesörünün de tepesi atmış:
- Sadece hırsızlarla dilenciler vardır, demişti. Dilencilerin ne zaman hırsız, hırsızların da ne zaman dilenci olacakları asla kestirilemez.
* * *
Bir ömür, bir yanda yolsuzluklarla mafya ilişkilerinin hangi boyutlara kadar uzandığını; öte yanda da, bir şeyler istemek için oraya buraya pıtıraklar gibi uzanmış gariban avuçlarını izlemekle geçti.
Ayrıca bütün bu hengame içinde iktidar olma çekişmelerinin safsata düelloları, dış politikayla ilgili konularda ortak bir cengaverlik babalanmasından da kendini alamıyordu...
Ve ön görüsü, bir an önce erken seçim isteyip, durup dururken kıç üstü oturmaktan öteye gitmeyen ünlü siyasetçilerin de, en belirgin ortak yanı, kendi dillerinin kahırlı bahçıvanlarından habersiz oluşlarıydı.
Ne Hüseyin Rahmi'den üç kitap vardı evlerinde, ne de Mahmut Yesari'den iki kitap..
* * *
Eski içeriğinden bir türlü arınamayan safsata düelloları süre dursun...
Globalleşme sürecinde Türkiye'nin yazgısını Avrupa Konseyi'yle olan ilişkileri belirleyecek...
İç babalanmalar bu yazgıyı ulusal iktidarların iradesine göre biçimlendirmeye yetmeyebilir.
Yetmeyebilir de ne olur?
Hukukun evrensel ilkeleriyle, bilimsel ekonominin ortak kan dolaşımı dışında kalınamayacağına göre; sadece anlamsız yere büyük bedellerin ödenmesine neden olur.
Dileriz anlamsız safsatalar, anlamsız bedeller ödetmesin kimseye...