Hükümeti beklerken
Bu ay da ekonomiye tasarrufçu açısından bakan yazımızı ikinci Pazar gününe aldık. İki nedenimiz vardı. Birincisi Nisan enflasyonunu görmek istiyorduk. İkincisi belki hükümetle ilgili gelişmeler olur diyorduk.
Enflasyon sayıları çok kötü çıktı. Perşembe günkü yazımızda "alarm zillerini" çaldık. Bugün yayınlanan Aktüel PARA dergisinde enflasyon cephesinde yaşanan fiyaskonun geri planını anlattık.
Hükümet konusunda da bir ilerleme yok. Süreç çok yavaş işliyor. Bütün hafta siyaset türbanlı milletvekilinin yeminine kilitlendi. Seçimden sonra siyasette yumuşama beklentileri havada kaldı. Tam tersine, FP hakkında Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davası açıldı. Savcının Meclis'deki FP'lilerin milletvekilliğinin düşmesini talep etmesi 53 ilde yeniden seçim yapılması ihtimalini ortaya çıkardı.
Derken Hazine Müsteşarı Dinçmen yeni hükümetin kurulmasını bile beklemeden istifa etti. 40 milyar dolara yaklaşan kısa vadeli iç borç bu görevi çok hassas kılıyor.
Neticede, seçimden sonra ekonomide belirsizliğin azalacağını ümit edenlerin bu beklentisi gerçekleşmiyor. 18 Nisan'dan bu yana geçen iki haftada olsa olsa ekonomide belirsizliğin arttığını söyleyebiliriz.
Siyasi hataların bedelini ekonomi ödeyecektir. Örneğin, bu koşullarda ekonomide canlanmanın gecikmesi ihtimalinin arttığını düşünüyoruz. Zaten ekonomi ciddi bir resesyonla karşı karşıya idi. Resesyondan çıkış zorlaşıyor.
Döviz kuru
Ekim ayından bu yana döviz sepetinin değer kaybı TEFE enflasyonu üstünde seyretti. Şubat ve Mart aylarında doların marka karşı uluslararası piyasalarda değer kazanması doları nisbeten cazip yaptı. Ona rağmen, okuyucularımıza döviz tavsiye etmedik. Dolardaki yükselme geçici kalacaktır dedik. Nitekim öyle oldu. Dolar-mark paritesi 1.85'den geri döndü. Hatta, bu hafta içinde dolar TL'ye karşı geriledi.
Önümüzdeki dönemde Merkez Bankası'nın kuru yavaşlatmasını bekliyoruz. TL'nin sepet bazında aylık değer kaybı ilk aşamada yüzde 3.5 düzeyine geriler. Belki Haziran'dan sonra onun da altına iner.
Zaten Türkiye döviz fazlası üretmeyi sürdürüyor. Yılın ilk üç ayında cari işlemler dengesinde rekor fazla çıkacağını tahmin ediyoruz. Çünkü, bir yandan iç talebin daralması, diğer yandan TL'nin değer kaybı ithalatta neredeyse 1994'le karşılaştırılabilecek düşüşlere yol açtı.
Dünya ekonomisinden de olumlu işaretler geliyor. 1998'deki kriz havası aşıldı. Türkiye'de belirsizliğin artmasına rağmen dış kaynak girişi de artabilir. Ayrıca IMF ile yapılabilecek anlaşma da döviz kurunun denetim altına alınmasını öngörecektir. Yani döviz cephesinde hiç bir sorun gözükmüyor.
Faizler
Maalesef TL faizleri için o kadar iyimser değiliz. İstikrarlı bir hükümetin kurulması halinde Haziran'da TL faizlerinin yüzde 80'lere gerileyeceğini öngörüyorduk.
Son gelişmeler TL'de risk primini yükseltici etki yapacaktır. Faizin tekrar yüzde 100'ün üstüne çıkacağını sanmıyoruz. Fakat bugünkü düzeyinde kalacaktır. Enflasyonda olduğu gibi, düşme eğilimi duracaktır. Vade tercihi ne olmalı? Repo ve kısa vadelinin cazibesinin azalmasını bekliyoruz. O nedenle vergi avantajı da sağlayan uzun vadeli bonolar tercih edilebilir.
Son aylarda borsa ile birlikte A tipi yatırım fonları yüksek getiri sağladı. Ayrıca, uzun dönemli tasarruflar için bunların vergi muafiyeti olduğunu hatırlatırım.
Borsada doğrudan yatırım yapmaktan ya da 2000'de faiz gelirleri üstünden yüksek vergi ödemektense, A tipi fonların çok daha akılcı olduğunu düşünüyorum. Ben öyle yaptım.