Mucize ilacın bedava tarifi..
Popolarının yafa portakalı gibi durmasından şikâyet edenlere büyük hizmet! "Cellulase" adındaki ilaca avuç dolusu para dökmek yok.. "Kendin pişir kendin ye.." felsefesini icat eden bir neslin ahvadı olarak aynısını kendiniz yapın..
Ağzında bakla ıslanmayan atalarımızdan biri vaktiyle "Dört şey vardır yıldan yıla devreden, otur yaz../ Biri aydır, biri gündür, biri kıştır, biri yaz.." demiş..
Benden tavsiye siz buna bir de "selülit" derdini ekleyin.. Atadan kalma dört temel şeyi fikir olarak yedekleyin..
Dünkü yazımızda İtalyan kökenli mucize selülit ilacının adını verdik ya! Gazeteye girer girmez dört beş hanım arkadaşımız yolumuzu kesti.. Cellulase denilen ilacın nerede satıldığını soruyorlar..
- "Kurukahveci Mehmet Efendi'nin dükkanında.." diye zevzeklenip işin tadını çıkarmak vardı lakin yapmadık.. Bütün ciddiyetimizle "Eczanelerde satılıyor.." dedik..
Soranlardan biri de bizim Leyla Umar.. Gerçi "Bana lazım değil, bir arkadaşım merak etmiş.." diye konuştu ama adım gibi biliyorum.. Seneye Kanal D'nin veya Star'ın yarışmasına katılıp "zerafet güzeli" seçilmeyi plânlıyor..
Cellulase dedikleri..
Yazıya takılan başka hanım okurlarım da merak edecektir.. Ben de olayı Aktüel'in son sayısındaki Defne Asal arkadaşımızın yazısından öğrendim.. Zaten ilacın marifetlerini bir bir sıralayan o..
Bu Cellulase denilen selülit ilacını önce Amerika, sonra Fransa denemiş.. Hemen ardından bize gelmiş..
İstanbul'daki ilaç depolarına bir ay içinde 30 bin kutu vermişler, daha raflara dizilmeden tükenmiş..
Kadınlarımız nereden duymuş, nasıl haberdar olmuş, belli değil..
Dün de yazdık.. İlacın temeli üzüm çekirdeği.. İçinde ayrıca turunçgillerin bioflayonoidleri de varmış..
(NOT: Bioflayonoid dedikleri ne zıkkımsa, iki gündür gazetede sormadık adam bırakmadım, bilen çıkmadı.. Sadece Kemal Yıldırım; fezada giyilen astronot kıyafetinin uzaktan kumandalı fermuarı olduğunu iddia etti, onun da elinde delil yok..)
***
Kırk yıl düşünsem üzüm çekirdeğinin böyle bir işe yarayacağı, kadınların selülit sorununa çare olacağı aklıma gelmezdi..
Demek ki "Çekirdeksiz üzümsün, benim iki gözümsün.." lafı tevatürmüş, doğrusu "Çekirdekli üzümsün.." olmalıymış..
İlacın fiyatını öğrenemedim ama pahalı birşey olduğu kesin.. Bir ayda otuz bin kutu kapışıldıysa fiyatına ilave zam dahi gelmiştir.. Bundan sonrası ev kadınlarının sorunu..
Lakin dünden sözümüz var! Bu yazıyı "Anneler Günü" armağanı şeklinde bütün kadınlara şey ediyoruz.. Bu fasıldan ekonomik durumu müsait olmayanlara bir de akıl verelim..
Üzüme paranız yeter.. Bol bol alın.. Yapacağınız tek şey çekirdeklerini bir yerde biriktirmek, bir havanda dövdükten sonra reçele katıp yemek.. Çekirdeği ezmeden yutarsanız üniter yapısını korur, işe yaramaz..
Bu konularda yanılmam..
Sağlık konusundaki tavsiyelerim daima tutmuştur.. Bu bir Allah vergisi mi yoksa "doktor çocuğu" olduğumuzdan genetik bir özellik mi bilemiyorum..
Bugüne kadar işe yaramadığını hiç olmadı..
Sabah'tan önce Günaydın gazetesinde çalışıyordum.. Orada Profesör Doktor Pier Muni diye hayali bir tip vardı.. Bizden öncekilerden birinin icadı..
Halkımız sağlık haberlerine meraklı olduğundan bu ufacık köşede "genel sağlık" konuları kısaca işlenir, basit tıbbi tavsiyeler yapılırdı.. Gazetenin en çok okunan köşelerinden biriydi..
Zaman zaman başımıza sorun açtığı da olmuştur.. Mesela 12 Eylül'ün sıcak günlerinde.. Askerlerin lafının kanun yerine sayıldığı bir zaman ve Evren Paşamız kafayı bu köşeye takmış..
Herhalde burada yazılan bir konu ilgisini çekmişti.. Başladı bizim hayali profesörü aratmaya.. Genelkurmay'dan sorarlar biz "Valla Türkiye'de değil, Paris'te.." diye kıvırtırız..
Paris'teki adresini isterler.. Sallasak meydana çıkacak, işin aslını söylesek rezil olacağız.. "Bugün geliyor, yarın geliyor.." diye Paşamız'ın yaverini bir eyyam oyaladık.. Sonunda aramaktan usandılar..
Ondan kurtulduk bu kez rahmetli Vehbi Koç peşine bizim 12 Eylül kaçağı profesörün peşine düştü.. Gerçeği ona mecburen itiraf etmiştik..
***
Bir gün bu köşe boş kalmış.. Doktor çocuğuyuz ya! Bana "Bir iki satır birşey tıklat.." dediler.. Ne tıklatayım? Bilginin orjinal olması da şart.. Oturup "Mide rahatsızlıklarının birinci ilacı deve dikenidir.." diye birşey salladım, verdim gitti yazıyı..
Ertesi gün.. Zııır, telefon! Yaşı seksenler civarında bir hanım arıyor.. İlle de Profesör Dr. Pier Muni ile görüşecek.. Telefonu "Evden arıyorlar.." diye elime dayadıklarından kaçamadık..
Kadıncağız titreyen bir sesle "Evladım güzel yazmışınız ama bu deve dikenini nasıl tatbik edeceğiz?" diye sordu.. Haklı bir soru!
Cevabını önceden düşünmediğim için tutulup kaldım.. Kadıncağıza bir akıl vereceğiz, zehirlenmezse bile ağzı burnu yara içinde kalacak..
İşte ferasetim o anda imdadıma yetişti..
"Bir pişirimlik deve dikenini alın.." diye başladım.. "Bir tencere içinde iki saat kaynatın.."
Kadıncağız dikkatle dinliyor.. "Haşladığınız deve dikenini çıkarıp bir tülbentin içine sarın ve külbastı tokmağı ile püre kıvamına gelene kadar dövün.."
- Eeee!
"Püre kıvamına gelince üzerine limon ve toz şeker ekip, yoğurtla karıştırın.. Günde üç öğün birer tatlı kaşığı yiyin.."
Verdiğim tarif işe yaradı.. Yaradığını şuradan biliyorum ki kadıncağız bir daha aramadı.. Yakınları da sorun çıkarmadı..
Elimde bunun gibi sonuçlar bulunduğundan, selülit derdi çeken bütün hanımlara göğsümü gere gere üzüm çekirdeği yemelerini tavsiye ediyorum.. Vücudunuzu portakal kabuğu görüntüsünden kurtarmanın en ekonomik yolu budur..
Hem selülit derdine "Portakal, orada kal.." deyin hem de sağlığıma da edin..
Bir hatırlatma! Üzüm çekirdeği yiyin dedikse işin suyunu çıkarmayın.. Sonra "Yüz kadını bir bağa doldurduk.. Çırptık çubukları, asmaları yoldurduk.." hallerine düşmeyelim..