Kafasını sımsıkı bağlayarak Atatürk'ün Cumhuriyeti'ne kafa tutan Merve Kavakçı, "ünlü" olmayı pek sevdi herhalde ki, aklına gelen her yerde kamuoyunun karşısına çıkmaya çabalıyor.
Militan ruhu gereği, başını sonunu düşünmeden Türkiye'da ortamı gerginleştirmeyi, bölücülüğü kışkırtmayı hedefliyor olabilir, ama bir anne olarak çocuklarını da kendi emellerine alet etmeye kalkışması akıl alacak gibi değil.
Merve Hanım, çarşamba günü, iki kızının okuduğu okula gitti biliyorsunuz. Ve o okulun minik öğrencileri karşılarında Türkiye'yi birbirine katan kafası bağlı kadını görünce dayanamadılar ve "Türkiye laiktir laik kalacaktır, Merve dışarı" diye tempo tuttular.
Bu küçük öğrencilerin başında kendilerini teşvik eden ne bir öğretmen ne de bir veli yoktu. Protesto kendiliğinden oluşmuştu.
Herşeyi bir kenara bırakın ve Merve Kavakçı'nın iki kız çocuğunun psikolojik durumunu düşünün.
Fotoğraflarına baktım, ikisi de pırıl pırıl yüzleriyle çok güzel çocuklar. Ne Türkiye'nin yaşadığı çalkantıdan ne de annelerinin açtığı sorundan haberleri bile yok.
Bu iki çocuk, okul kapısında annelerini görmenin sevincini yaşarken, diğer arkadaşlarının annelerine yönelik protestolarıyla karşılaşıyorlar.
Bir annenin bunu yapmaya hakkı olabilir mi? Bir anne, bilerek ve isteyerek iki kızının önünde rezil olmayı nasıl göze alabilir?
Bir anne, hiçbir şeyden habersiz iki yavrunun, geçirdikleri olay sonunda yaşayacakları psikolojik çöküntünün bilincinde olmaz mı?
En önemlisi bir anne, çocuklarına nasıl böyle bir zarar verebilir?
Merve Kavakçı yarın o okula gidemeyecek. Ama o iki yavru hergün o okuldalar. Arkadaşlarının arasında, yanyana sıralarda oturup ders görecekler. O iki küçük kız çocuğu hangi duygular içinde olacaklar acaba? Anne! Merve Kavakçı bunu hiç düşündü mü?
Merve Kavakçı militan ruhlu bir kadın. Kimin ya da kimlerin maşası olarak kendini ortaya attı, bunlar bir bir çıkacak elbette. Türkiye'yi karanlığa sürüklemek isteyen bir zihniyetin şovalyesi rolüne soyunan Merve Kavakçı, bu uğurda çocuklarını bile malzeme yapmaktan çekinmiyor.
Bugün "Anneler günü." Bütün annelere saygı duyuyorum ama aklıma Merve Hanım'ın hali gelince içim kalkıyor, daha fazlasını söyleyemiyorum.
Dün akşam, bir kanalda, çocuklarınızın okuduğu okuluda karşılaştığınız tepki sonunda, o yaprak gibi titreyen iki masum çocuğun duygularıydı beni üzen.
Merve Hanım, neden çocuklarını modern, çağdaş okullarımızda okutmayı tercih ediyorsunuz acaba? Kendi görüşlerinize uygun düşen okullarda veya ülkelerdeki okullarda okutmuyorsunuz? Yoksa kendi durumunuza düşmesinler diye mi düşünüyorsunuz?
Yazık; siz acınacak duruma düştünüz. Bari o güzel yavrularınıza bu üzüntüleri yaşatmayın!
Ve Allah uzun ömürler versin hayattalar, sağlık ve mutluluk içindeler.
Ama ben de pekçoğumuz gibi, belki de ayrı kentlerde yaşamaktan ötürü annemi ihmal ettiğimi düşünüyorum. Elbette hiç aklımdan çıkmıyor ama yine de sık görememek beni üzüyor.
Zaman zaman aklıma esiyor "Bir geceliğine gidip göreyim" diyorum, bu kez de üstüste gelen olaylar insanı yerinden kıpırdatmıyor. Haydi gidemiyoruz, bari bir telefon et değil mi? Çoğu zaman telefon da ihmal ediliyor.
Kızıyor annem haklı olarak "Önünde kaç tane telefon duruyor, birini çevirmek de mi aklına gelmiyor?" diye. Aslında telefon etmek için bir tane telefon yetiyor, bir kaç tane olmasının faydası yok. Ama bir bakıyorum gün geçmiş gitmiş, işe dalmışım, telefonu birgün sonraya ertelemişim.
Şimdi bunları niçin yazdım, niçin kendimi de eleştirdim? Çünkü sevdiklerimize sevgimizi göstermeyi pekçoğumuz beceremiyoruz, ihmal ediyoruz. Kendimi de uyarıyorum ki, böyle yapmayalım.
Bugün anneler günü. Bakarsınız herşeyi bırakıp giderim uzaktaki annemin yanına, elini öpüp sevgiyle sarılırım boynuna. O beni anlar nasıl olsa.