F.Bahçe, eski maçlara oranla daha iyi mücadele etti. Türk futbolcusunu tanımayan Löw'ün bu yıl en büyük hatası yedek kulübesini iyi kullanamamasıydı. Bu yaptığı değişiklikleri, sezon ortasında yapabilse bugün kendi durumu da, takımı da farklı olabilirdi.
Moldovan için "Çok ofsayta düşüyor" suçlaması var. Aynı fikirde değilim. Ona biraz çabuk top atılsa, yani arkadaşları onu iyi çözebilseler, hem Moldovan hem takım kazanacak. Fakat Fenerbahçe'de orta alan futbolcuları, Sergen hariç, topu çok eveleyip geveliyorlar. O zaman da Moldovan ofsayta girmiş oluyor. Zaten F.Bahçe ilk yarıda ağır hücum edince Bursa geride çabuk kalabalıklaşıyor. Bu yarıda topla oynama süresi neredeyse yarı yarıya. Ama netice 1-1.
Özellikle ilk yarı Bursa biraz daha çabuk hücumu düşünse tek hat üzerinde oynayan Fener müdafasında fazla pozisyon bulacaktı. Ama onların kafasında Fener'i yenmek değil 1 puan almak vardı. 3 puan için "Denk gelirse" diyorlardı. Oynadığı sürece Baliç'in aklı Fener-Bursa maçında değildi. O başka şeyleri düşünüyordu. Adeta kendisini oyundan attırdı.
Bülent Uzun, futbolcuları sarı kartla korkutarak maç idare eden hakem tipi. Bazıları yanlış. Bazılarında da cesareti yok. Murat Yakın'ın sarı kartı var. 54.dakikda bir gol ara pasına koşan Senad'ı kasıtlı olarak toslayarak indiriyor. İkinci sarıdan kırmızı olması gerekir. Ama aynı pozisyonda Mustafa, Moshoeu'ya yapınca ona sarı kartını gösterdi. İşte "Küçük-büyük takım farkı" dediğim olay bu. Bursa'nın attığı gol birinci pozisyonda ofsayt. Moshoeu iyi niyetli bir futbolcu. Rakibine attırdığı golde ceza alanında iki ayrı yerde darbe yemesine rağmen ayakta kalmayı düşündü.
Bir takım için en büyük tehlike hücuma çıkarken rakibe atılan toplardır. Bütün takım bir anda geriye dönemez. İlker, bunun bir örneğini verdi ve Fenerbahçe böyle bir pozisyonda ilk golü yedi.
Artık Bursaspor'un işi çok zorlaştı. Tehlike kapıyı çalmıyor. Açmış içeriye bakmaya başladı.