kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
13 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Lavanta’nın Ortaköy şubesinde yemekler lezzetli, dekorasyon çok şık.

Ortaköy'e Ege havası

DENİZ ERBİL
12.09.2008
Alaçatı'dan sonra İstanbul Ortaköy'de de bir şubesi açılan Lavanta, başarılı bir Ege lokantası. Sade dekorasyonu, eski bir Ortaköy evini sanki Ege kıyılarına taşıyor. Lezzetli yemeklerin olduğu mönüde kahvaltılıklar ve pideyle hazırlanmış sandviçler de dikkat çekiyor..
Restoranların, belli bir mutfağı temsil etmek gibi bir misyonları yoksa bulundukları bölgenin yemeklerini yapmalarını, hiç değilse yöresel malzemeleri değerlendirmelerini beklerim. Başka deyişle, söz gelimi kendisini Fransız restoranı olarak konumlandırmamışsa, örneğin Doğu Anadolu'da bir lokantanın, mayonezli karides salatası bulundurmasını yadırgarım. Ege'de de sımsıcak güneş altında olgunlaşmış güzelim domates varken, bu yöredeki restoranların yemekleri kremaya, soya sosuna bulamalarından da hoşlanmam. Alaçatı'nın yükselişe geçtiği dönemde, kasabanın ana caddesi üzerinde 2004 yılında Lavanta adlı bir restoran açılmış, çok da tutulmuştu. Bir dostum davet etmişti; gittim. Burada da sözünü ettiğim türden abuk yemeklerle karşılaşacağım endişesini taşıyordum, endişemde yanıldım. Adının da işaret ettiği gibi, Ege-Akdeniz özellikleri taşıyan bir lokantaydı burası. Tek eleştirim, yaz aylarında geniş bahçesi dolup boşalan restoranda yemeklerin eski bir Rum evinin mutfağında pişirilmesiydi. Bu küçük mutfak gerekli hizmeti sunmakta yetersiz kalıyordu. Geçtiğimiz aylarda Lavanta'nın Ortaköy'de de bir şube açtığını öğrendim. Bakalım, yaz sezonunun moda kasabası Alaçatı'da ilgi gören bu restoran, bir dünya metropolü olan ve her türlü mutfak konseptinin başarılı örneklerinin bulunduğu İstanbul'da da çekici gelecek miydi? Geçen hafta içinde bir arkadaşımla öğle yemeği için Ortaköy'ün yolunu tuttuk. Ortaköy meydanına bakan, eski Sedir'in yerine açılmış, Lavanta. Dışarısı oturulmayacak kadar sıcaktı, içeriye yönlendik. Zemini eski dönemleri çağrıştıran karolarla kaplı restorandan girip, sonradan yapılmış demir bir merdivenle orta kata çıktık. Yemek yediğimiz kısım eski evin iki odasının birleştirilmesinden oluşuyordu. Klima yerine tavandaki iki vantilatör ve karşılıklı açık pencereler içeriye çok hoş bir serinlik kazandırmıştı. Bir anda buraya içim ısındı. Dekor çok sade tutulmuştu. Beyaz duvarları, ahşap tavanı daha belirgin kılan boyanış biçimi, bir duvarda tuğlaların çıplak bırakılması, masalardaki vazolarda bulunan kır çiçekleri ve pencere pervazındaki kırmızı sardunyalar bu eski Ortaköy evini adeta Ege kıyılarına taşımıştı. Ancak, acaba yemekler de Ege havasını taşıyor muydu? Yemek listesine bir göz attık. Kahvaltılık malzemeler, ana öğün aralarında yenebilecek, küçük pideler içinde sunulan sandviçler önemli bir yer tutuyordu. Belli ki sabah erkenden Boğaz'a karşı kahvaltı etmek isteyenler ve arada bir sandviç atıştırmak isteyenler de düşünülmüştü. Listenin başlangıçlar bölümünde keçi peyniri, yanında prosciutto, kavun ve mozarella peyniri ile birlikte sunulan dana carpaccio, ballı balsamik sosla servis edilen portakallı bresaola, kadayıfa sarılı karides ve günün zeytinyağlısı dikkati çekiyordu. Salata seçenekleri çok zengindi. Dokuz çeşit salata saydım. Pizza çeşitleri de göz dolduruyordu. Burada da 12 çeşit bulunuyordu. Ev yapımı mantı, ıspanaklı, bonfileli ve mantarlı risotto çeşitleri, patlıcanlı, rokforlu penne, ıspanaklı ve ricotta peynirli ravioli, bonfileli paccheri, deniz ürünlü spagetti, hamur işleri arasında göze çarpanlardı. Listedeki ana yemekler de cazip görünüyordu. Dikkatimi çekenler, dana ya da tavuk schnitzel, Toskana usulü dövülmemiş dana bonfile, porsiyonunun 500 gram geldiği belirtilmiş dana pirzola, beğendili kuzu incik, pane edilmiş kuzu pirzola, baharatlı tavuk baget, acı soslu tavuk şiş, ızgara somon ve domates soslu kabuklu midye oldu. Ev yapımı mantı listede belirtildiği halde yoktu. Listede yer alan günün zeytinyağlısını öğrenmek ise hiç kolay olmadı. Garson ancak birkaç kez gidip geldikten sonra o gün bamya pişirildiğini bize iletti. Bir Ege lokantasının zeytinyağlı bamyayı nasıl pişirdiğini merak ettik ve ısmarladık. Ayrıca yapımı beceri isteyen ıspanaklı risotto, çok kalın makarna halkalarının adı olan paccheri, Toskana usulü, yani kalın ve içi oldukça kanlı olarak getirilmesini beklediğimiz bonfile sipariş ettik. Bamya çoğu kez restoranlarda hor görülen bir sebzedir. Kötü pişirilmişi insanı bir anda soğutabilir. Başarılı bir zeytinyağlı bamyanın tadına ise doyum olmaz. Buradaki gerçekten mükemmeldi. Bamyaların hepsi aynı yöne bakıyordu, taptaze domates, soğan ve birazcık da sarımsakla pişirilmişti. Mis gibi zeytinyağı aroması hissediliyordu; büyük olasılıkla piştikten sonra üzerine ilave edilmişti. Paccheri türü makarna da küçük bonfile parçacıkları, bol domates sosu ve taze kekik ile hazırlanmıştı. Onda da kaliteli bir zeytinyağı aroması damağı okşuyordu. Toskana usulü bonfile ise beklendiği gibi çok kalın bir parçaydı. Ancak ortadan enlemesine kesilmiş, parçalar kopmadan geniş bir yüzey halinde açılarak elektrikli ızgarada pişirilip, servis edilirken tekrar tek parça haline getirilmişti. İçi oldukça pembe bırakılmıştı. Yanında lezzetli bir patates püresi ve pastel renkleri göze hoş görünen, çöp şişe takılı karışık ızgara sebzelerle servis edildi. Risotto da sınıfı geçti. Gerçi biraz sulu kalmıştı ama lezzeti bu küçük ayrıntıyı unutturmaya yetti. Yemeğin üzerine lavantalı panna cotta ve kırmızı meyve soslu sakızlı muhallebi getirttik. Panna cotta'da lavanta aroması bulamadım; taze meyvelerin bol olduğu yaz mevsiminde niçin kuru meyve şekerlemeleriyle yapıldığını da anlamadım. Sakız aromasının çok derinden hissedildiği sakızlı muhallebi ise üzerinde kırmızı orman meyveleri ile sunuldu. Özetlemek gerekirse, Lavanta iyi bir Ege lokantası. Yazdan kalma günler sona ermeden tekrar gitmeyi planlıyorum.
Haberin fotoğrafları