kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 31 Ağustos 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

Tanrı'nın eli uzanınca...

Üçüncü kez izledim, üstelik hiç sıkılmadan. Çünkü her izleyişimde kendime ayrı bir hayat dersi çıkarttım. Neyi mi? "Maradona: Tanrının Eli" filmini... Film, Kanal 24'teki "Tematik Filmler Kuşağı"nda salı gecesi ikinci kez yayınlandı. Bu filmde beni en çok etkileyen Maradona'nın parabol çizen kariyerinde rakipleriyle değil, kendisiyle yaptığı inanılmaz mücadeleydi. Sadece futbolcuların değil, hayatın çelmesiyle zirveden aşağıya yuvarlanıp, daha sonra tırnaklarını kayalara batırarak yeniden zirveye doğru tırmanmaya çalışan herkesin payına düşen dersler var bu filmde... Film, Maradona'yı ilahlaştırmadan, ona başka anlamlar yüklemeden son derece "gerçekçi" bir belgesel anlayışıyla çekilmiş. Pek çokları bilmez. Ben de bu film sayesinde öğrendim. Diego 10 yaşındayken, sabaha karşı gecekondusunda tuvalete kalkıyor. O sırada kapının önünde duran futbol topunun cazibesine kapılıp, bahçedeki ağacın çatalına doğru şutunu çekiyor. Top, bahçe duvarını aşıyor. Küçük Diego kör karanlıkta topunun peşinden koşarken bir kuyuya düşüyor. Ailesi son anda yetişip, onu kurtarmaya çalışırken, babası "Tut elimi" diye haykırıyor. Diego o haldeyken, "Bir dakika, bir dakika" diye bağırıyor. Etrafına bakınıyor ve "el yordamıyla" bulduğu topunu, kendisinden önce kuyunun dışına atıyor... İşte fakir bir Arjantinli çocuğu, dünyanın en büyük futbolcusu yapan tutkunun resmi budur: Futbol topunu, hayatının önüne koymak... Ama gelin görün ki, ilerleyen yıllarda Diego'nun öncelikleri değişiyor. Önce gece hayatı, ardından kötü arkadaşlar, yanlış menajerler ve sonunda kokain... Maradona'yı yeniden hayata bağlayan ise ikinci kez yuvarlandığı bu dipsiz kuyuda sarıldığı futbol topu oluyor... Filmde beni en çok etkileyen replik ise Maradona'nın akıl hastanesine kapatıldığı günlerde, o 120 kilo olmuş vücuduyla ve bileklerinden yatağa bağlanmış haliyle, ağlayarak karısına söyledikleriydi: "Birisi Papa olduğunu söylüyor, diğeri Napolyon... Ben Maradona'yım diyorum, kimse inanmıyor..." Sahi, birileri çıkıp Süreyya Ayhan'ın dramatik öyküsünü ne zaman filme çekecek?