kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Temmuz 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Fatih Terim maçlarda garip mimikleri ve hareketleriyle oyuncularını yönlendiriyor.

Bir maçın seyir defteri

Sami Tosun
28.06.2008
Arka masadaki şişman kadın kelime vuruyor ve "Ne sevimli şeysin sen öyle!" diyordu ama işin rengi birden değişti. Golü yediğimizde rütbemde keskin bir düşüş olmuş, omuzlarıma 'uğursuz' apoleti takılmıştı!..
Efendim, malum maçı Beşiktaş'ta, Kamburun Bahçe tabir edilen tarihsel mekânda -o tarih şimdi otopark tabii- izledim. "Halkımızla iç içe olayım, onları yakından gözlemleyeyim," dedim. Güncel trendlere uygun olarak ağzına alkol sürmeyen biriyim, lakin halkımız, ayıptır söylemesi küp gibi içiyor ve bağıra bağıra bi' hal oluyordu. Üzerimdeki mahalle baskısını kelimelerle anlatmam imkânsız... Neyse efendim, bizim çocuklar maça iyi başlayınca, "Tamam!" dedim, "Biz bu maçı kaybederiz." Çünkü Fatih Terim'in bütün taktiği, ki kimileri buna 'tiktak' da diyor, takımın kötü oynaması üzerine kurulu. Şaka yapmıyorum. Takım kötü oynayacak, mümkünse gol ya da goller yiyecek ki, Fatih Bey sahneye çıksın, yapacağını yapsın... Terim'in ağzı, burnu, kaşları, gözleri ve boynunun değişik yönlerde oynaması prensibi üzerine kurulu mimik okyanusu, mutedil dalgalanıyor önce, sonra coşuyor, boyun damarları fırlıyor, "Tiz urun kellelerini!" muhtevalı bir militarist konuşmanın, daha doğrusu bağrışmanın ardından, kendilerini SAS komandosu zannetmeye başlayan Millilerimiz sahaya atılıyor, gol ya da goller bulmaya başlıyor... Yani, mantık dizgesi böyle olmalıydı...

KELE BİR ŞAPLAK
Halbuki, ocakbaşı ve dev ekran kombinasyonunun anason kokuları arasında başlayan maç, Kazım Kazım'ın iki kişilik oynaması ve bir şutunun direkten dönmesiyle bariz bir biçimde bizim üstünlüğümüzde devam ediyordu. Derken gol geldi. Koskoca Lehman apış arasına hakim olamamış, ampul gibi bir gol yemişti. İşte o, bizim açımızdan sonun başlangıcıydı... Oysa etrafımdaki herkes zafer garantiymiş gibi zıplamaya başlamış, hatta arka masadan alkolü fazlaca kaçırmış şişman bir hanım, "Ne sempatik şeysin sen öyle!" diyerek kelime bir şaplak bile kondurmuştu. Anlayacağınız, herkes için coşku vesilesi olan maç, benim paranoyalarımı ve her nevi kompleksimi harekete geçiren bir hal almıştı... Bir yandan Almanların tehlikeli ataklarını, bir yandan da arka masadaki şişman hanımın şahsıma yönelik acayip girişimlerini kollamaktan dolayı saçma bir hal alan maç seyir maceram hakkında bir seyir defteri tutmaya karar verip masadaki peçeteleri toplamaya karar vermiştim ki, Almanların golü geldi. Biliyordum, öyle olacaktı. Sonra peçetelerin üzerine şöyle saçma şeyler yazmaya başladım. "Sevgili seyir defteri, arka masadaki şişman kadın televizyona ana-avrat sövmeye başladı. Halbuki televizyonların ne anası, ne avradı olabilir. O bir şey değil de, bizim masada, onca senedir arkadaşım deyip bağrıma bastığım adamlar bana 'Uğursuz! Açtın şom ağzını, bak herifler gol attı!' diye saldırıyor. Haşim ayısı, yediğimiz gol esnasında masayı yumrukladığı için önümdeki vişne suyu da pantolonuma döküldü..."

BOYANMIŞ ÜZGÜN YÜZLER
İşte tam bu şekilde peçetenin arka yüzüne geçiyordum ki, Haşim, "Maç seyretmeye gelmedin mi kardeşim sen? Ver bakayım onu..." diye çekti peçeteyi önümden. Bu arada devre olmuş, herkes tuvalete koşturmaya başlamıştı. Haşim yüksek sesle peçeteye yazdığım yazıyı okudu, bütün masa benim bir ruh hastası olduğuma karar verdi. Haşim yazdıklarımı çok olgun karşılayarak beni can evimden vurdu. Utancımdan yerin dibine girecektim. Arka masadaki şişman kadın da okunanlara kulak kabartmış, "Terbiyesiz, ben balık etliyim bi kere!" diyerek bana öfkeyle bakmaya başladı. Alkol münasebetiyle gözleri kayıyordu ama sinirli olduğu her halinden belliydi. İkinci yarının başlangıç vuruşuna kadarki süreyi tuvalette geçirmeye karar verdim. Ve maç tekrar başladı. Almanlar ikinci golü atınca yenileceğimize dair teorimin kuvvetlendiğini hissettim. Derken, Semih yine yaptı yapacağını, bizim ikinci gol geldi. Yan masadan bir abi üstüme zıpladı, ani bir hareketle kendimi geriye çekince bizim masadaki karpuz tabağına sarıldı. Arka masadaki şişman kadının gözleri iyice dönmeye başlamış, "Kel! Gel buraya!" diye bana doğru koşuyordu. Tanrım! Kaçmaya başladım tabii. Hemen evime sığınmalıydım. Ben kaçarken Almanlar üçüncü golü atmış. Bunu üzgün üzgün sokaklarda dolanan suratları komple boyanmış halkımızın üzüntüsünden anladım... Bir daha dışarıda maç izlemeyi düşünmüyorum. Tamam hanımefendi, balık etlisiniz, tamam...