kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Mayıs 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Haldun Dormen, tiyatrosever gençlere deneyimlerini anlattı.

Tiyatro okumak isteyene kimse engel olamaz

11.04.2008
Yılların deneyimli sanatçısı Haldun Dormen, tiyatro eğitimi almayı gençlik yıllarında kafasına koymuş ve karşılaştığı zorluklar ne olursa olsun bu idealini gerçekleştirmiş. Patlican'ın şanslı üyeleri usta sanatçıya tüm merak ettiklerini sordu..
İLİŞKİLİ HABERLER
Tiyatro okumak isteyene kimse engel olamaz
- Müset: 1966'da Bozuk Düzen ve Güzel Bir Gün adlı iki film yönettiniz. Ödüller de aldınız. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
- İyi bir şey yaptım ama o filmler vaktinden önce yapılmış avangard filmlerdi ve hâlâ da geçerliliğini koruyorlar. Teknik bakımdan biraz daha iyi olsaydı, daha çok iş yapma şansı da olabilirdi. Filmleri Venedik'e de gönderdik; onlar da teknik olarak zayıf olduğunu belirttiler. İki film yedi Altın Portakal kazandı ama para kazanamadı. Dağıtım tam yapılamadı; kaldı ki ben prova yaptırıp daha sonra çekim yapardım, figüranlara dahi o dönem için önemli bir ücret öderdim. Bütün bunlar o devirler için fazla geldi.

- Oğulcan: Ben sinema öğrencisiyim. Haldun Dormen tiyatroyla özdeşleşmiş bir isim. Bahsettiğiniz filmleri çektikten sonra sinemaya tövbe mi ettiniz?
- İki film iş yapamayınca üçüncü film için para bulamadım. Belki de sanat tarihinde ilk defa sinemanın borçlarını tiyatro ödedi. Müjdat Gezen'le birkaç video çektikten sonra yönetmenliği bıraktım. Aslında sinemadan hiç kopmadım; sekiz yıl TRT'de Kamera Arkası programını yaptık. İlk programda 20 bin mektup aldık ve bu rakam o dönem için önemliydi. İnternetin olmadığı bir dönemde yabancı oyuncularla röportajlar yapardık, montajla Clint Eastwood'la Cüneyt Arkın'ı dövüştürdüğümüz sahneler bile vardı. Hâlâ güzel bir rol gelirse sinema oyunculuğu da yapmak isterim. Yönetmenliğe artık tiyatroda devam etmek istiyorum.

- Ahmet: Tiyatro eğitimi almanızda ailenizin katkısı oldu mu?
- Babam çok uygar bir insandı, ailenin tek erkek çocuğuydum, bir de kız kardeşim vardı. Başarılı bir işadamıydı babam. Ortaokulu Galatasaray'da okudum, babama İngilizce öğrenmek için ABD'ye gideceğimi söyledim. Kafamda tiyatro eğitimi almak ve yönetmenlik yapmak vardı ama babam işleri devralacağımı düşünüyordu. ABD'de Yale Üniversitesi'ne tiyatro eğitimi başvurum kabul edildikten sonra babama tiyatro eğitimi almak istediğimi yazdım. Babamdan mektup geldi ama mektubu korkarak okuyorum. Babam ideallerimin olduğunu takdir ettiğini ama tek şartının eğitim olduğunu yazıyordu. Benim başvurum zaten kabul görmüştü. Şanslıydım kısacası.

NEFRET EDEREK DE SAHNEYE ÇIKTI
- Müset: Muhsin Ertuğrul'un Hamlet'inin, üzerinizde çok etkisi olduğunu söylemiştiniz. Bunu açıklar mısınız?
- Muhsin Ertuğrul müthiş bir tiyatro adamı. O tiyatroyu saygın bir hale getirdi ama iyi bir yönetmen değildi. Ben ABD'den yeni gelmişim, yönetmenin beni yönlendirmesini bekliyorum. Kötü bir Hamlet yorumuydu. 35 temsil yaptık. Her akşam nefret ederek sahneye çıkıyordum ama hakkımda iyi bir eleştiri çıkmıştı.

- Oğulcan: Tiyatro oynuyorsunuz, yönetiyorsunuz, kitaplar da yazıyorsunuz. Sizin için hangisi daha önemli?
- Benim için tiyatro yönetmenliği yapmak ve tiyatro eğitimi vermek önemli. Oynamaktan, yazı yazmaktan da büyük keyif alıyorum ama bir oyunu yönetmeyi ve hocalığı, paylaşımı daha fazla olduğu için seviyorum.

- Ahmet: Dadı dizisi gündeme geldiğinde Alman dadılar tarafından yetiştirildiğinizi okuduk. İki ayrı kültürle büyümek nasıl bir duygu?
- O dönem Alman dadılar seçilirdi. Benim bir ablam varmış, Türk dadı elinde bakımsızlıktan ölmüş, babam da yemin etmiş bir daha Türk dadı çalıştırmayacağım diye. Alman kültürüyle büyümek benim ufkumu açtı, daha sonra Fransızca ve İngilizce öğrenmemde de faydası oldu. Ben Türklüğümle gurur duymakla birlikte dünya vatandaşı olmayı önemsiyorum.

- Müset: Devlet sanatçılığı gibi birçok ödül kazandınız. Bu ödüllerin hayatınızdaki yeri nedir?
- Hoşuma gitmediğini söylemeyeceğim ama benim için asıl ödül, izleyicilerin beni alkışlaması ve oyunumu seyretmeye gelmesi.

- Oğulcan: Uzun bir sanat hayatınız var. Hiç umudunuzu kaybettiğiniz oldu mu?
- Ben hiçbir zaman yapamayacağımı düşünmedim. Benim zaten bu konuda bir kitabım da var: Olmak ya da Olmak isminde... Gençlere hitaben yazdığım bu kitapta da belirttiğim gibi, benim için olamamak diye bir şey yok. Bir şeye karar verince mutlaka olması gerektiğine inanırım. Tabii kendimi güçsüz hissettiğim zamanlar da oldu ama bir saat dinlenince geçti. Öyle bir iş yapıyorsunuz ki merdiveni çıkarken mutlaka tıkandığınız anlar olmuştur ama yola devam etmek gerekir. Mesela Kevin Costner üç tane çok başarılı film yaptı. Daha sonra fiyasko filmler yönetti. Hâlâ toparlanamadı. Bu böyle bir iş. Hiçbir zaman yaptığım işten pişman olmadım. Amerika'da niye kalmadım demedim.

- Ahmet: Türkiye'deki tiyatro ortamını nasıl buluyorsunuz?
- Birçok kişi şikâyet ediyor ama ben ortamı çok iyi görüyorum. Nispeten pahalı bir oyun oynuyoruz ama salon tıklım tıklım dolu oluyor. İnsanlar 4-5 YTL'ye dünyanın en iyi oyunlarını görüyor. Çok iyi oyuncular var. Bunun yanı sıra DOT gibi küçük tiyatrolar var, çok başarılı oyunlar oynuyorlar. Tek sorunumuz salon ve teknik bazı hadiseler. Yeni salonlar açılıyor ama ekonomik kriz tiyatroyu da etkiliyor.

- Ahmet: Şu anda TV'de birçok dizi yayınlanıyor, özellikle izlediğiniz bir dizi var mı?
- Yaprak Dökümü'nü beğenerek izliyordum ama son yedi bölümünü kaçırdım.

- Müset: Eski Hisseli Harikalar Kumpanyası ile yeni versiyonu arasında fark var mı?
- İlk versiyonuna insanlar büyük ilgi gösterdi. Biraz da yaşanılan dönemde bazı ihtiyaçları karşılıyordu. Kadro çok sağlamdı. Erol Evgin iyi bir şarkıcı. Yenisi ise değişmek zorunda çünkü zaman değişiyor. Yine iyi iş yaptı ama bilet fiyatları çok pahalı geldi insanlara.

- Müset: 27 Mayıs darbesi sırasında Balıkesir'de turnedeydiniz. Bir de 6-7 Eylül olayları sırasında Papaz Kaçtı diye bir oyun oynuyordunuz. Oyunun ismini değiştirmek zorunda kalmışsınız...
- Papaz Kaçtı'yı oynarken, "Bir oyunda papaz ismi geçer mi?" dediler. Birkaç temsilden sonra biz de oyunun ismini değiştirdik. 27 Mayıs sırasında Balıkesir'de Zafer Madalyası'nı oynuyorduk. Amerikan denizcilerinin üslerine karşı gelmesini anlatan bir oyundu. Çok da büyük bir baskı ile karşılaşmadık.

- Oğulcan: Oyuncu olmak isteyenler için konservatuarlar dışında başka seçenekler de oluştu. Sizce bu tip özel girişimler oyuncu yetiştirmek açısından yeterli mi?
- Ben eğitimin dört sene olmasını yeterli görüyorum. Yale'de mastır derecesinde üç sene eğitim gördüm. Böyle özel okullarda eğitim daha kısa. Oyuncular bazen hazırladıkları tek bir oyunla yetinmek durumunda kalıyor. Biz MED'de eğitim verirken yoğunlaştırılmış bir program sunuyoruz.

ÖNCELİKLE YETENEK GEREK
- Oğulcan: Özel okullar ve özel programlar biraz da varlıklı kesim için değil mi? Oyuncu olmak için zengin olmak mı gerekiyor? Ücretleri pahalı çünkü...
- Bence öncelikle yetenekli olmanız gerekiyor. Maddi durumu iyi olmayan insanlar için konservatuar bir şans. Gerçekten isteyen bir insan engel tanımaz.

- Müset: Şu an Molier'in Kibarlık Budalası oyununu oynuyorsunuz... Oyunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Gelip izleyip karar vereceksiniz. Ben orada sadece oyuncuyum.

- Ahmet: Yeni projeleriniz var mı?
- Şehir Tiyatroları'nda bir oyun sahneye koyacağım. Eskişehir'de eylülde bir oyun sahneleyeceğim. 2009 martında Antalya operasında Yarasa opereti sahnelenecek. Aklımda bir televizyon projesi var ama bu bir talk show olacak.

- Oğulcan: Dede olmak nasıl bir duygu?
- Güzel bir duygu da torunlardan biri Dubai'de, biri de Amerika'da. Ara sıra gelirlerse görüşüyoruz.

- Oğulcan: Peki oğlunuza tiyatro eğitimi konusunda herhangi bir telkinde bulundunuz mu?
- Hayır kesinlikle... Ömer aslında yönetmen olmak istiyordu. Bir gün bana "Kazandığım parayı bilmek istiyorum," dedi. Şu anda biliyor.

- Ahmet: Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
- Dostlarımla dışarıda yemek yemeyi seviyorum. Zaten sürekli oyunlarda olduğum için pek fazla boş vaktim olmuyor.