kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
(Soldan sağa) Dilek Altuntaş, Sven Heier ve Patrick Wymann X-Daireler projesini hayata geçiren sanatçılar arasında. Emre Koyuncuoğlu da projeye Tarlabaşı bayrağıyla katılıyor.

Tarlabaşı hayat kumpanyası

Evrim ALTUĞ
16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, Tarlabaşı gerçekliğini 14 farklı sanatçının yedi ayrı mekâna taşıdığı X-Daireler projesiyle ortaya koyuyor. Projenin yapım sorumlusu Sven Heier ve dramaturg Patrick Wymann, etkinliğin Tarlabaşı ve Beyoğlu arasındaki 'görünmez duvar'ın her iki yanını da gösterebilme fırsatı verdiğini anlatıyor..
Almanya-Goethe Enstitüsü ve İsviçre-Pro Helvetia Zurich ortak yapımı X-Daireler projesi, 14 ayrı sanatçının desteğiyle ortaya konuluyor. 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında düzenlenen etkinlik, önümüzdeki dört gün boyunca Tarlabaşı'nda gerçekleştirilecek. Etkinliğin başlangıç noktası Beyoğlu'ndaki Şiirci Cafe. Burada ellerine yazılı birer yol tarifi verilen izleyiciler, küçük gruplar halinde bir semt turuna çıkıp, durdukları her istasyonda tek bir sanatçı veya bir sanatçı kolektifinin gerçekleştirdiği kısa tiyatro oyununu veya enstalasyonu izleyecek. Böylece mekânlar arasında kat edilen yol da oyunun bir parçasına dönüşecek. Amaç, semt sakinleri ve izleyicilerin, semte ve sakinlerine dair yeni bir algı geliştirmelerine imkân vermek. Projenin İsviçreli yapım sorumlusu Sven Heier ve dramaturg Patrick Wymann, X-Daireler'in sosyal iletişim yaratma potansiyelinin altını çiziyor.

- X-Daireler, Marx'ın 'yabancılaşma' olgusunu akla getiriyor. Proje, izleyicisini kapalı ve konforlu gettolarından çıkmaya zorluyor. Bunları göz önünde tuttunuz mu?
- Sven Heier:
Projenin sosyoekonomik yönü olduğu konusunda, haklısınız. Evet, proje kapitalizmi doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü böyle bir dünyanın içinden çıkma, kapitalist dünyaya ait, kapitalist tarzda bir proje, X-Daireler. İnsanlar bu yapımı, para karşılığında izliyor. Paraları karşılığında bir şey, bir tecrübe ediniyor. Biz bu projeyi, herkesçe bilinen, uğranılan, insanları ve sokakları 'iyi', normal alanlarda yapmak istemedik. Tam tersine, daha az bilinen yerleri tercih ettik. Tiyatro izleyicilerinin daha önce hiç adım atmadıkları yerlere gidebilecek oluşları, bu projenin odak noktasını oluşturdu. Tiyatroyu alıp, onu insanlara götürmek, altı yıl önce başladığımız bu uluslararası projenin odağındaki fikirlerden biriydi. Çünkü biz, insanları tiyatroya değil, tiyatroyu insanlara nasıl taşıyabileceğimizin yollarını arıyorduk.
- Patrick Wymann: İnsanların tiyatroya gitmiyor oluşu bir yana, tiyatroların da günümüzde yarıya kadar doluyor olması, Almanya'dan aşina olduğumuz bir manzaraydı aslında. Bu anlamda, insanlara gitmemiz bir bakıma bir zorunluluk halini aldı.

- Projeye zemin olan mekânların, temsillerden sonra soylulaşması riskini nasıl göze aldınız?
- S.H.:
Genelde, böyle bir tecrübede tanık olduğumuz şey şuydu; daha önce gitmedikleri yerlerde kendilerini ilk defa bulan 'seçkin' izleyiciler, proje hakkındaki en iyi fikir ve bakış açısına sahip olmanın avantajını yaşadılar. Bu projenin bir diğer biçimi için iki yıl önce Karakas'taydık. Oradaki temsillerimizde biletlerin oldukça pahalı olması söz konusu olmuştu. Yapımı sadece elitler izleyecekti. Kentin varoşlarında sunduğumuz temsilden sonra bu insanların birçoğu yanımıza geldi ve bize bu proje olmasaydı bölgedeki yaşam koşullarına tanık olamayacaklarını aktardı. Bu anlamda projenin, insanların gözünü açıcı bir yanı olduğu ve bunu sadece fikirlerin ve resimlerin yer aldığı gazetelerden daha iyi yaptığı kesin.
Haberin fotoğrafları