kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Nisan 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

İstanbul'da tehlikeli projeler

İstanbul'un tiyatro ve kültür merkezlerinin yenilenmesi gerekiyor ama yeşil alanlarına bloklar dikilmesinin önüne geçilmesi için bir şeyler yapmalı.
Yaşamın İçinden'de geçen hafta, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nun yıkılması üzerine konuştuk. Sevgili Nebil Özgentürk'ün hep yaptığı gibi, doğru bulduğu ve özellikle tiyatro çevresinden gelen tepkilere tercüman olan bir küçük film hazırlaması, son derece güzel ve soylu bir jestti. Ama Hıncal (Uluç) ve ben şu noktada birleştik: Zaten eski İstanbul fuarından kalmış Sümerbank pavyonundan bozma bu binanın ne mimari bir değeri ne de elverişli bir salon olma özelliği vardır. Muhsin Ertuğrul'un adına yakışır bir şey de değildir. Onun için yıkılıp yerine gerçek bir salon yapılmasında eleştirilecek bir şey yoktur. "Her şeyi koruyalım, hiçbir şeyi yenilemeyelim," derseniz, bir süre sonra hiçbir davayı savunamazsınız Ama bunu söylememiz, elbette yapılan diğer hataları görmemek anlamına gelmiyor. Kendi adıma, İstanbul'un uluslararası düzeyde artan değeriyle birlikte, kentin son kalan her boş alanının imara açılma girişimlerine büyük bir kaygıyla bakıyorum. Ne projelerden söz ediliyor! Örneğin, zaten İstanbul'un nazım plandaki 2 No'lu yeşil alanı olan Dolmabahçe Vadisi'ni, vaktiyle yanlış bir yerleşme olarak zedeleyen Dolmabahçe Stadı'nın Beşiktaş Kulübü tarafından genişletilmek istendiği söyleniyor. Harbiye'nin sayılı yeşil alanlarından Hilton Oteli bahçesine bloklar dikilmesi hazırlıkları fısıldanıyor. Bu söylentilerin yanı sıra olup biten veya bitme aşamasına gelenler de var. Örneğin Maçka Parkı, sürekli yeşilinden kaybediyor, içinde art arda kahvehaneler, çayevleri açılıyor. Daha önce yazdığım bir küçük facia da artık dönülmez yolda ilerliyor: Mecidiyeköy'deki eski Likör Fabrikası satılma aşamasına geldi. Oysa hem bina korunması gereken bir değer taşıyor hem de içinde son derece yoğun bir ağaç grubu var. Ben yazıyorum, ama dişli bir yazar olmadığım için sesim çıkmıyor. Hoş, kapitalizm ateşi gözleri öylesine kör etmiş ki, dişli bir yazar da yazsa, pek bir şey değişmezdi. İşte böyle... Gazeteci, köşe yazarı, TV programcısı, ama her şeyden önce bir İstanbul âşığı olarak, bu gidişe karşı hep birlikte, çok dikkatli olmak ve en azından çok aşırı örnekleri engellemek zorundayız. Başka çaresi yok.