kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Ocak 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
46 yaşındaki Ataman, "çekip giderim" diyenlere "Git, kimse kimseyi tutmuyor," diyor.

Cennet'e muhalif bir adam

13.01.2008
Kutluğ Ataman, Güney Kaliforniya'da ürettiği projesi Cennet'i, 25 Ocak'ta Londra'da sergileyecek. Yakında üç yeni proje ile Doğu'ya bakacak olan Ataman'a göre bugünün cenneti, Dubai, Çin veya Kaliforniya'da birer mal gibi pazarlanıyor..
Yönetmen ve güncel sanatçı Kutluğ Ataman, 2004 tarihli projesi Küba'nın ardından hazırladığı Paradise / Cennet adlı yerleştirme çalışması ile, ABD'nin Güney Kaliforniya eyaleti Orange County bölgesinde ikamet eden 24 'sıra dışı' bireyin özel hayatlarına dair anlatılar üzerinden 'Cennet' kavramını sorguluyor. Hollanda ve ABD'de sergilenen proje, 25 Ocak'tan sonra Londra, daha sonra ise Kanada'da izlenecek. Proje, fırsatlar ve özgürlükler ülkesi olarak varsayılan Amerikan ütopyasının bir örneği olarak Güney Kaliforniya bölgesi, Ataman için bir bakıma kendi geçmişine eleştirel bir gözle bakma fırsatı sunmuş.

- 'Cennet'i Türkiye'de aramaya kalkıyor olsaydınız, bu mümkün olur muydu?
- Belki Türkiye'de şunu yapabilirdim: ABD örnekleri gibi şimdi Türkiye'de Gated Community'ler (Sınırlı Cemaat Mekânları) kuruluyor. Space City veya Yeşil Evler gibi bölgelerin oluşturulduğu bu model, aslında bildiğiniz gibi Güney Kaliforniya'dan geliyor: Gidip bir alanı satın almak, 200 villa inşa edip, kapısına güvenlik kulübeleri kondurmak, ABD'de ortaya çıkan ve beyazların büyük şehirlerden kaçışları sonucunda kendilerine oluşturdukları yaşama alanları. Tabii şimdi, bunlar tüm dünyada, Çin ve Hindistan ile Türkiye'de de satılmaya başlandı. Tıpkı Shopping Mall'ların (alışveriş merkezleri) pazarların yerini aynı şekilde almaya başlaması gibi. Bunları eleştirmek şu an benim konum ve ilgi alanım değil. Aslında cennet, burada da aynı şekilde pazarlanıyor bugün. Sonuçta, uluslararası bir yansıma buluyor bu ve bu mamül, McDonalds'ın Big Mac ürünü gibi en aza indirgeniyor. Böyle yapıldığında ise çok değişik kültürlerde satılabiliyor. Böyle 'Cennet' mekânlar yapılıp satılıyor. Dubai'de de, Çin'de de, Güney Kaliforniya'da da aynı...

- 1981'de gittiğiniz Kaliforniya ile, bugünün Kaliforniyası arasında birtakım farklar olduğu sonucuna vardınız mı?
- O zamanların Kaliforniyası bir umut eyaletiydi. Halbuki şimdinin Kaliforniyası hakikaten çok tutucu, köktenci bir yer. Artık ABD'nin mutlaka 'beyazlaştırılması' da gerekmiyor. Öteki grupların gelir düzeyi de çok yüksek. Bunların arasında da çok köktenciler ve dışındaki insanlar da var. Sonuçta çok fazla izole bir yer. ABD'nin dünyadan korkan ve bu korkudan dolayı agresifleşmiş yüzünü, Kaliforniya'da da görebiliyoruz. Ben orada 15 yıl yaşadım. Şimdi geri gidip, yaşamayı isteyeceğim bir yer değil zaten. Onun için de zaten şimdi, buradayım. Yani, Cennet'i istemiyorum.

HEP SORULAR SORDUM
- Sanatınızı, bir anlamda devrimi anlayabilmek ve vicdanlı biçimde yaşatabilmek için bir nevi enstrüman gibi kullandığınızı söyleyebilir miyiz?
- Çok fazla şiirsel okuyacak olursak, böyle bir okumayı da kabul edebilirim ama ben sonuçta her türlü ütopyada belli bir şeye verilmiş cevapların bulunduğuna inanıyorum. Her türlü ütopya zaten iyi niyetli olmak zorunda: "Yemekler olacak. Kevser şarabı olacak. Sonsuz aşk olacak. Acı olacak mı? Hayır olmayacak. Merhem olacak," gibi cevaplar var... Halbuki benim öyle bir ütopya ve hayat anlayışım yok. İnsan olgunlaştıkça şunu anlıyor: Aslında hayat bir sorular silsilesi. Yaşlandıkça, sorular katlanarak artıyor ve bazı şeylerin cevabını buldukça bence insan daha rahat olmuyor. Yaşlandıkça sadece, bu soruların nasıl olsa gittikçe artacağını ve bu soruları sormanın hayatla ilişkide olduğunun bir göstergesi olduğunu anlıyorsun. Sonuçta bir cevap bile alsan, aldığın cevaplar sonradan zaten başka sorulara yol açıyor. Ama benim için şu aşamada cevaplar değil, sorular giderek artıyor. Ama bu demek değil ki, daha fazla kendimi kaybediyorum; bu sorularla yaşamayı öğrenmek ve mutlu olmak; esasen bu soruların kendilerinin cevap olduğunu anlamak lazım herhalde. Bu nedenle benim işlerim, hep bu soruları soran işler oldu. Benim işlerim, cevap verdiğim sürece eskir diye düşündüm hep. Çok mu ütopik bu, bilmiyorum. Sizin bakış açınızdan belki iyimser bir durum bu. İŞİM

MUHALEFET ETMEK
- Türkiye'deki güncel sanat ortamına dair bir 'Cennet' ütopyanız var mı?
- 46 yaşımdayım. Bundan önceki dönemlerde çok daha fazla kaos vardı. Çok daha fazla insan hakları ihlalleri vardı. Çok daha fazla tehlikeli şeyler oluyordu. Hayatımızın, hayatımın tehlikede olduğunu hissettiğim zamanlarım oldu. 46 yıllık hayatımda başıma gelmeyen şey kalmadı. Belki bundan sonra daha kötüsü de gelecek, bilemiyorum ama inşallah böyle bir şey olmaz. Beğenilmediği söylenen bu hükümet döneminde, ben Türkiye'de göreceli olarak daha huzurlu yaşadığımı düşünüyorum. Onun için de şikâyetçi değilim. Ama her şeyi beğeniyor muyum? Kesinlikle hayır. Bir sanatçı olarak benim görevim, zaten her koşul ve durumda muhalefet etmektir. Cennet'e bile muhalefet etmektir. Benim işim bu, ama objektif olarak diğerleriyle karşılaştırdığımda bu hükümeti ehven-i şer olarak görüyorum. Hiçbir hükümete bu kadar inanmadım aslında ama, sonuçta toplum hayatında bir hükümet olması gerekiyor. Hükümetsiz toplum olamayacağına göre, onların arasında da en azından istikrar var diye görüyorum. Göreceli bir demokrasi var ve eskiye nazaran biraz daha iyi diye görüyorum. Daha iyi olamaz mı? Tabii olur... Daha sivilleşir, daha huzurlu bir ülke olabilir. Ama bütün bu iyi şeylere kötü tepki olarak birçok şey de oldu. Sürüyle suçsuz insan katledildi, güme gitti... Bir Hrant Dink'in, bir Orhan Pamuk'un başına gelenler. Ama bunlardan hükümet mi sorumlu? Bence değil. "Çekip giderim," diyenlere benim cevabım: "Git." Kimse kimseyi tutmuyor.
Haberin fotoğrafları