kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Bay Nihat'ta mezelerin bolluğundan balık yemeğe yer kalmıyor.

Ayvalık'ta denizden ne çıksa yenir

DENİZ ERBİL
15.12.2007
Kidonya, kum midyesi, deniz kestanesi, çipura, levrek... Ayvalık'ta şimdi denize girme değil, denizden çıkan her şeyi yeme zamanı... Deniz ürünleri lokantası Bay Nihat'taki yemek şölenini ise yaşayanlar unutamıyor..
Yazdan kalma bir gün... Resmi adı Alibey Adası, herkesin hâlâ tercih ettiği ismiyle Cunda'nın rıhtımında dolaşırken palto ya da pardösüye gerek yok. Yazın her saat kalabalık sahilde sadece tek tük ada sakinleri ve denizden dönen balıkçılardan rızklarını bekleyen kediler dolaşıyor. Ayvalık'a yolu düşmüş benim gibi bir iki yerli turist, koltuk altlarında gazeteleri, rıhtımdaki tarihi Taşkahve'de bir çay ısmarlayıp, gazetelerini okuyorlar. İstanbul'un trafiğine isyan edip, gece gündüz azalmayan kalabalığından kaçanlar için Cunda bir huzurevi, bir psikolojik tedavi merkezi gibi... Gazeteleri okuduktan sonra adayı yavaş yavaş gezmeye başlıyorsunuz. Çoğu kurtarılmayı bekleyen tarihi evlerin, üzerleri meyve dolu portakal ağaçlarının arasından tırmanıp tepede eski büyükelçilerimizden Necdet Kent'in adına açılan kütüphanenin önünde durduğunuzda, ayaklarınızın altında uzanan manzara soluğunuzu kesiyor. Karnınızın acıktığını hissediyor, yemek vaktinin geldiğini anlıyorsunuz. Artık rıhtıma dönüp, Cunda'nın en ünlü lokantası Bay Nihat'ta yemek şölenine başlayabilirsiniz. Cunda rıhtımındaki eski Rum evleri, kızıla çalan kahverengi volkanik sarımsak taşından yapılmış. Bay Nihat deniz ürünleri lokantasının bulunduğu bina da böyle. Havalar izin verdiğinde, deniz kenarına yerleştirilen masalarda yemek yeniyor. Burası rıhtımdaki tek balık lokantası değil; başkaları da var. Ayrıca rıhtımın arkasındaki sokakta da çok kaliteli balık lokantaları mevcut. Ne var ki Cunda restoranları içinde en ünlüsü Bay Nihat. Restoran için ilginç bir ismi var; sahibi Ahmet Nihat Bekit çocukluğundan beri hep ceket ve kravatla dolaşmayı tercih ettiği için 'Bay Nihat' lakabıyla tanınırmış, buraya da o adı vermiş. 1978'den beri hizmet veren restoranın bugünkü ününde 25 yıldır mutfağı aynı ustanın, Mehmet Çölde'nin yönetiyor olmasının payı büyük. Mehmet Usta, askerliğini bitirip restoranda işe başlamış, şimdi emekli ama hâlâ çalışıyor. Midillili ailesinden buraya özgü yerel spesiyaliteleri öğreniyor, bir yandan da Kuzey Ege ve Midilli mutfağından esinlenerek yeni mezeler yaratıyor.

KEKİKLİ GİRİT EZME
Bay Nihat'ın farkı mezelerinde; klasik mezeler yok denecek kadar az. Örneğin burada haydari yerine Midilli usulü ısırgan otlu yoğurtlu ezme buluyorsunuz. Bir başka özel meze ise 'Girit ezme'; sert ve yağsız beyaz peynir sızma zeytinyağı içinde eziliyor, dövülmüş ceviz, badem, biraz kekikle karıştırılarak sunuluyor. Benim tattığım en klasik meze balık pastırması oldu; o da İstanbul'daki hemen tüm restoranlardakinden daha başarılıydı. Yörenin en önemli özelliği yenilebilir otlarının zenginliği... Lokantada her mevsim en az beşaltı çeşit ot bulunuyor. Biz gittiğimizde turpotu, hardalotu, hindiba salataları soğuk, akkız ise sıcak sunuldu. Akkız, şevketibostan olarak bilinen bitkinin filizleri... Biraz da kökünden ilave edilerek terbiyeli olarak pişirilmişti. Safran soslu sübye paça ise bir şiirdi. Kidonya bir tür deniz kabuklusu; Ayvalık'ın eski adı da Kidonya ve adını bundan almış. Kidonya sofraya önce yanında limonla çiğ olarak, ardından da üzerine biraz kelle peyniri rendesi, ekmek kırıntısı serpilip, fırınlanmış halde getirildi. Yine bir küçük deniztarağı türü olan akuvadesler viski, zeytinyağı, biber, sarımsak, maydanoz ile hazırlanmış bir sosta pişirilmişti. İtalyanların 'vongola' olarak adlandırdıkları kum midyesi de restoranda sunulan deniz kabukluları arasındaydı. Cunda'nın belki de en bol bulunan deniz ürünü, denizkestanesinin mevsimi henüz yeni başlamıştı. Ancak içlerinde hemen hiç et yoktu. Biz gitmeden önce çok yağmur yağdığı için böyle olduğu, yağmurda içlerini boşalttıkları söylendi. Bu dikenli deniz canlıları, tatlı suyu hiç istemezlermiş. Kıyıya yakın yaşadıklarından, karadan akan yağmur sularından çok etkilenirlermiş. İstiridye ise henüz mevsimi olmadığı için yoktu. Kalabalık soframıza iki cins börek getirildi. Biri yoğurt soslu otlu mantı denen börekti. İri muska böreklerine benzer ikincisi ise balık böreğiydi. Mevsimine göre çipura ya da levrek, soğan, tarçın, çamfıstığı ile midye dolması içi gibi hazırlanmış, yufkaya sarılıp kızartılmıştı. Olağanüstü bir lezzeti vardı. Yabani kuşkonmaza burada 'izvinya' deniyor. Şu sıralar mevsimi. Burada hem soğanlısını hem de yumurtalısını yapıyorlar. İsli Rum lakerdası, karanfilli, damla sakızlı ahtapot kellesi de silinip süpürüldükten sonra ana yemek olarak balık yiyecek gücü bulamadık. Aklımız, mevsimi olmadığı için tadamadığımız minik papalina balıklarında kaldı. Kavda bulundurulan Kavaklıdere ve Doluca şarapları ya da rakı eşliğinde yenen böyle yemeğin fiyatı çeşit ve paylaşan kişi sayısına göre 40 ile 70 lira arasında değişiyor. Yaz sıcakları bastırmadan Ayvalık ve Cunda'ya gelinmeli. Yağmur yağmadığı sürece burası kışın da ideal; hem bu güzellikleri kitlelerle paylaşmadan özgürce tadını çıkarıyorsunuz hem de Ayvalık'ın yaz boyu esen deli rüzgârından rahatsız olmuyorsunuz. Bay Nihat'ın nefis yemeklerini yedikten sonra ise kendinizi cennette hissediyorsunuz.
Haberin fotoğrafları