kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Ekim 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
TURGAY NOYAN

Marina zammı yatçıyı vuracak

İnsan bazen "Keşke haklı çıkmasaydım," diye düşünüyor. "İstanbul'da yatçılık sizlere ömür!" diye yazdığım zaman, abartmış olduğumu düşünenler olduğunu biliyorum. Şimdi bu sözlerimi doğrulayacak, yeni bir gelişme daha yaşandı. İstanbul'un iki marinasından biri, fiyatlarına yaklaşık yüzde 20 zam yaptı. Fiyat zammının kritik bir noktası da dolardan euroya dönmüş olmaları... Yani döviz, bugünki dibe vurmuş halinden yukarıya doğru kıpırdadığında fiyatlar da aynı oranda çıldıracak. Aslına bakarsanız fiyat artışı bir değil, iki marinada. Çünkü İstanbul'da gerçekte üç marina var. Setur Kalamış Marina, iki ayrı marinadan meydana gelen bir tesis ve ikisinin toplam kapasitesi bin küsur yatla, 700 yat kapasiteli Ataköy Marina'dan çok daha fazla... Zam olayıyla ilgili olarak Setur Marinaları Genel Müdürü Vedat Midilli ile görüştüm. Kendisi de yelkenci olan Vedat Bey, denizci nezaketi içinde olayları kendi açısından anlattı. Özeti şu: Dolardaki düşüş nedeniyle yıllık ciroları düşmüş. Hatta şu andaki fiyatlar bile "Arada yapılan zamlara rağmen," altı yıl öncesinin altındaymış. Aslına bakarsanız, marinalar birer ticari işletme ve elbette fiyatlarını arz-talep dengelerine göre kuracaklar, satabildikleri kadar yüksek fiyata hizmetlerini satacaklar. İşe böyle bakarsanız, yarın öbür gün, Ataköy Marina da fiyatlarını artırabilir, ardından da tekrar Setur... Çünkü İstanbul'da tek bir yat için bile yer yok. Midilli, zammın bu rekabetsiz ortama bağlanmasının kendilerini çok rahatsız ettiğini üzerine basarak tekrarladı. Ama insan, kendi kendine sormadan edemiyor; İstanbul'da üç marina daha olsaydı yine aynı rahatlıkla zam yapılabilir miydi? Şimdi olacaklara bakalım.

EL BİRLİĞİYLE ENGELLENİYOR
Denize heveslenen kimselerden hep aynı sözleri işitiyorum. "Bir tekne almak istiyorum. Param da var. Ancak alması kolay, bakması çok zormuş. Üstelik marina fiyatları da ateş pahasıymış." Haydi teknesi olanlar başlarının çaresine bakacaklar, pekiyi yeni başlayacak biri neden kendisini göz göre göre böyle bir maceraya atsın. Tekne alacaksınız, ama bağlamak için ev kirasından yüksek aylık ödeyeceksiniz. Ayrıca yer ulabilirseniz. Bu durum, öncelikle tekne satışlarını etkileyecek. Bu durum, İstanbul'a gelmesi muhtemel yat trafiğini engelleyecek. Bu durum, yatçılığımızın gelişmesinin önüne set çekecek. 14-15 milyonluk bir deniz şehrinin tek bir tekne koyacak yere sahip olmamasının ayıbı kimin acaba? Bugüne kadar bu konuyla ilgili tek bir taş koymamış olan yerel yöneticilerin mi? İzin vermemek için ellerinden geleni ardına koymayan yetkililerin mi? Binlerce imza gerektiren yönetmelikleri, kanunları hazırlayan bürokratların mı? Yoksa yapılacak her marinaya "İstemezük," diye yerinden fırlayan 'gentellerin' mi? Vallahi insanın aklından "Şunların hepsine birer paket kına yollayayım da kutlasınlar," diye geçiyor. Türkiye'de yat ve denizcilik sektörü gelişmeye çok müsait. Ama bir ülkenin halkı o işte yoksa, o sektör gelişemez. Önce kendi yatçılığımızı, yelkenciliğimizi geliştireceğiz ki ardından tasarım, üretim, bakım işleri gelsin. Yatçılığın ilk adımı da tekneyi barındıracak bir yer bulmakla başlar. Teknenizi bir yerde korumaya almak zorundasınız. Bugün ülkemizde sadece İstanbul değil, Bodrum'da da durum böyle, Marmaris'te de Göcek'te de... Marinacılar insanlar seyahate gitsin de yerine tekne koyalım diye bakıyorlar. Buna karşılık devlet, başta 'Kendine bağlı kurumlarıyla' Maliye Bakanlığı olmak üzere kime fikrini soruyorlarsa, kime imza düşüyorsa hepsi elinden gelen zorluğu çıkartıyor. Onlardan bir boşluk kalırsa, o zaman da devreye 'gentel' sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler giriyor. Çok değil sekiz, dokkuz yıl önce "Bodrum'un marinaya ihtiyacı yoktur," diye karar alan Bodrum Belediye Meclisi'nin ne kadar ileri görüşlü olduğu, ne kadar Bodrum'un geleceğini düşündüğü; kısacası ne kadar basiretli olduğu, bugün geldiğimiz ortamda ayan beyan ortada... Bu karar için ellerini kaldıranlar, acaba bugün bir özeleştiri yapabiliyorlar mı? Bugün bir parça vicdanları sızlıyor mu? İnşallah bundan 10 yıl sonra aynı sözler, aynı düşünceler tekrarlanmaz.