kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
ÖNCEL ÖZİÇER

Her şey bıraktığımız gibi

Sonunda ben de yazı bitirdim ve Çeşme'den döndüm. Evin kapılarını terar tekrar kontrol ettim... Panjurları sıkı sıkı kapattım. Son kez şöyle bir sarstım... En son bahçe kapısını da kilitleyip yola çıktım. Sanki topu topu 45 dakika uzalıktaki İzmir'e dönünce, hava birden serinleyecek ve ben yazdan kışa keskin bir geçiş yapacakmışım gibi. Çocukluğumdan beri hep aynı his. Her yaz dönüşü. Ama öyle olmuyor tabii. İzmir Çeşme'den bin beter yanıyor da yanıyor! Ferhat Göçer'in kulakları çınlasın. HHH Televizyon seyretmeye bile hasret kalmışım yahu. Aaa bir baktım meğer kanallar yeni sezona başlamış bile. Beyaz cam okulu bu sene sınıfın kapılarını erken açmış gibi. Taaaa o zamanlar, TRT zamanları yani, kış sezonunun başlama zamanı ekimdi değil mi? Ama işte erken davranan reklam pastasında yer kapar mantığıyla tüm kanallar eylülün gelmesini zor beklemişler anlaşılan. Pazartesi sabahı bizim kızlar yine salon balkon ayaktaydı mesela. Bizim kızlar; sabah programlarının kadrolu izleyicileri. Hani Sezen Aksu'nun sabahın köründe önce dert yanıp ağlayan, ardından çakkıdı çakkıdı oynadıkları için uğurlarında şarkı bestelediği acayip güruh. Hepsi yine en renkli giysileri takıları ve de tokalarıyla, her zamanki yerlerindeydi. Seda Sayan nasıl zayıflamış öyle. Petek Dinçöz acemi ve zorlama bir 'mahallenin sempatik kızı' rolünde. Ve Lerzan Mutlu, her zamanki gibi nasıl da avamlığın kitabını yazmakta. Sonuçta sabah kuşağında yeni bir şeyler söyleyen kimse yok. Herkes Seda'yı birebir kopyalamakta ama artık o formatın da suyunun çıktığını ısrarla kimse görememekte. Haaa bir de sabahın en körü kuşağı var ki ben o programları, pirelerin uçuştuğu o saatlerde ancak, gözüme panjur aralığından ışık girip beni uyandırdıysa ya da hastaysam vs. nedenlerle uyanık olup izleyebiliyorum. Ama duyduğuma göre Dobra Dobra'lararası kanlı rekabet tam gaz devam ediyormuş. Üstelik temiz yayıncılık iddialarıyla. Magazin dünyasında kimsenin temiz kalmak ya da görünmek gibi bir derdi yokken hem de. Çünkü o programların malzemeleri biliyorlar ki, ne kadar kirliysen o kadar ünlüsün, mevcut piyasada. Bu arada herkes hediye verme yarışında ya... "İzleyicilerimize her hafta halı, beyaz eşya ve tüp bebek (!) veriyoruz," diyorlar... E bravo size! HHH Bir de kış akşamlarının çekirdek eşliğindeki değişmez eğlencesi var tabii: Diziler! Yaprak Dökümü ve Elveda Derken'de çoluk çombak herkes geçen sezon bıraktığımız gibi yine zırıl zırıl ağlıyor. Şöyle bir bakayım dedim ama yine içim sıkıldı... Sonra bir de Fox'daki Yemin var ki hâlâ dram mı, komedi mi çözebilmiş değilim. Konu idare eder de senaryo daha doğrusu diyaloglar o kadar acemi işi ki, şahsen kendisi, benim komedi dizileri arasındaki favorim! Komedi demişken, sahi bu sene yine Avrupa Yakası'ndan başka yapım yok galiba.. Her kanal adeta insanları ağlatma ve germe yarışında. Ekranlar bu konuda hiç bu kadar boş kalmamıştı ve bu açığı değerlendirmeyi nedense kimse akıl edemiyor. Hatta mevcut dramlar yetmemiş olacak ki bir de Dudaktan Kalbe girdi bu sezon hayatımıza. Reşat Nuri Güntekin'in içli Kenan'ını Burak Hakkı oynuyor bu kez. Gayet başarılı. Aynı isimli filmin Hülya Koçyiğit-Cüneyt Arkın'lısını da pek severdim zaten. Yine göstersinler bininci kez izler, televizyonun karşısında aynı şevkle uyuşurum. Bu arada yukarıdaki cümleyi yazdıktan sonra Dudaktan Kalbe hangi yıl çekilmiş acaba diye şöyle bir bakayım dedim. Ve tesadüfen dudak uçuklatan bir bilgiye ulaştım. Efendim film 1965 senesinde çevrilmiş. Yönetmen Ülkü Erakalın'mış. Peki tahmin edin bakalım Hülya Koçyiğit aynı yıl başka kaç tane daha filmin başrolünde oynamış. Tammmm 16 film! Bir yılda tam 16 film.. Bak, bilinç kapandı şu an. Dolayısıyla yazı da bitti.