kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Haziran 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

'Müzik bize insan olduğumuzu hatırlatır'

FİGEN YANIK
16. ve 17. yüzyılın arşivlerde unutulan bestelerini keşfedip, günümüzde de sevdiren Jordi Savall, SABAH gazetesinin gösteri sponsoru olduğu konseri için İstanbul'a geliyor..
Dünyanın Tüm Sabahları filmini bilmeyen, romanını okumayan ya da soundtrack albümünü dinleyip de etkilenmeyen yoktur herhalde... Fransız yönetmen Alain Corneau'nün yönetip Gerard Depardieu'nün başrolünde oynadığı filmin müziklerini hazırlayan Jordi Savall da en az onlar kadar tanıdık... Viola da gamba'sının sesiyle herkesi etkileyen, erken dönem müziğinin ünlü ismi Savall, İstanbul'a geliyor. Sanatçı, 35. İstanbul Müzik Festivali kapsamında 21 Haziran'da saat 21.00'de, grubu Hesperion XXI ile 'Dünyanın Tüm Sabahları' adlı konseri için Aya İrini'de çalacak. Yanında da 40 yıldır olduğu gibi sevgili eşi soprano Montserrat Figueras var.

- Dünyanın Tüm Sabahları filmini izlediğimden beri soundtrack albümü, hep CD dolabımın üst sıralarında yer aldı. 400 yıl öncesinin müziği, bugün hâlâ nasıl bu kadar etkileyici olabiliyor?
- Tüm müziklerin ortak özelliği bu; en derin duygulara hitap ediyor ve dinleyicisiyle güçlü bir iletişim kuruyor. Ne yazık ki müziklerin gücünü kaybettiği bir çağda yaşıyoruz. Dinleyici hiç beklemediği, farklı, sahici duyguları ifade eden müziklerle karşılaştığında çok etkileniyor. Özgürlük duygusunun ortadan kalktığı, savaş koşullarıyla kuşatıldığımız günümüzde, geçmişten gelen güçlü ezgiler ruhumuzu etkisi altına alabiliyor.

- Sizin hâlâ çalmaktan keyif aldığınız viyola da gamba gibi çok etkileyici sese sahip bir çalgı, zaman içinde nasıl ortadan kalktı ve çelloya dönüştü?
- Evrim sürecinin son halkası çello değil, keman oldu. Bu sorun, müziğin küçük odalardan çıkıp, büyük salonlara geçmesiyle su yüzüne çıktı. İnsan sesi gibi viyola da gamba da 20-30 kişinin bulunduğu küçük odalarda dinleyicisiyle kolayca, yakın iletişim kurabiliyor, geniş alanlara çıktığında etkisini kaybediyordu. Keman ise küçük odalarda dinleyicinin kulağına fazlasıyla şiddetli gelecek kadar sesleri güçlü bir çalgı. Konser mekânları büyüdükçe, çalgılar değişti, yaylılar tahta ve bakır üflemelilerle, vurmalılarla zenginleşti, orkestra üyeleri arttı. Önce viyola da gambanın bir kenara bırakılmasını sağlayan süreç, günümüz imkânlarında çalgıya yeni bir fırsat getirdi.

- Müzik eleştirmenleri, sizin elinizde viyola da gambanın, pes seslerde yaşlı bilge bir kişiliğe, tiz seslerde saf bir çocuğa dönüştüğünü söylüyor. Çalarken siz de bu tür duygular yaşıyor musunuz?
- Ben de benzer duyguları yaşıyorum. Çocukluk anıları, hepimizin hayatında önemli bir yer tutar. Çocuk başlangıçta söylenenleri anlamaz, çünkü dil bilmez. Ninnilerdir ilk kulağına ulaşan. Sözcükleri bilmez, sesteki duyguyu değerlendirir. Yetişkin, müziği kullanarak onunla iletişim kurar, sevgisini aktarır. İşte bu nedenle müzik bize öncelikle insan olduğumuzu, hayata insan olarak başladığımızı hatırlatır.

- Arşiv çalışmasıyla birçok eseri günışığına çıkardınız. Sizi en çok hangisi heyecanlandırdı?
- Polonya'dan Rusya'ya kadar birçok ülkenin arşivlerinden mikro filmler halinde eski notalar gönderiyorlar. İçinden çok ilginç eserler çıkıyor. İstanbul ziyaretlerimde keşfettiğim notalar da beni çok şaşırtmıştı. Bu eseri Orient ve Occident projesinde seslendirdik. 17. yy Osmanlı müziğinin örneklerini bulmak gerçekten heyecan vericiydi. Artık arşivlerden keşfedilmemiş ilginç bir eser çıkarmak çok zor. Şu günlerde Vivaldi'nin bilinmeyen bir operası üzerine çalışıyorum. Tamamlanması 2010-11'i bulacak.