kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Mayıs 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

CINE 5'in gülümseyen yüzü

CINE 5'in yayıncılık hamlesini dikkatle takip ediyorum. Erol Aksoy'un ipleri eline almasıyla birlikte kanalda ciddi bir değişim rüzgarı esiyor. CINE 5, en neşeli televizyon yarışmalarının bile gerilim filmine döndüğü bu gergin ortamda "güler yüzlü" bir şov kanalı olmayı hedefliyor. Kanalın yeni programları da bu yeni anlayışı destekleyecek türden. Geçen hafta salı akşamı Seray Sever'in sunduğu yeni çöpçatan yarışması Saklı Kısmet'i izledim. Bana göre Seray tam da programını bulmuş. Yarışma, özellikle erkekleri tanıma konusunda güçlük çeken kadınlar için çok önemli "tüyolar" veriyor. Eğer kadınların ruh dünyasını çözümlemekte sıkıntı yaşayanlar varsa onlara da hafta içi her gün 15.00'te yayınlanan, Banu Sağnak'ın sunduğu "Kadın Ne İs ter?"i tavsiye ediyorum. Bu kanaldaki favorim ise Nil Gün'ün Çekim Yasası adlı programı. İlk dikkatimi çeken stüdyodaki konukların yüzlerine yerleşen "budist rahip huzuru" ifadesiydi. Fonda mavi gökyüzü ve beyaz bulutlar. Sanırsınız ki, bir stüdyo dolusu insan topluca mutluluk hapı yutmuş, uçuyorlar... Kendine sevgi ve saygı besleme, hatta kendi yanağından makas alma gibi yöntemlerle sanki bir kendi kendine tapınma ayini... Konuk Cemil İpekçi bile kendinden geçmiş. Çekim Yasası kuramını anlatırken ilginç bir örnek veriyor. "Teşvikiye'de bankaya gidiyordum. Canım nasıl jambonlu sandviç istiyor anlatamam. Bir de baktım duvarın üzerinde bir jambonlu sandviç. Ucundan bir ısırık alınıp, öylece bırakılmış. Hemen uç kısmını kedilere verip, gerisini yemeye koyuldum. İşte Çekim Yasası bu. Sandviçi öyle bir çekmişim ki, şımarık bir çocuk, bir ısırık alıp, duvarın üzerine benim için bırakmış..." Sevgili Nil Gün ve Çekim Yasası'na inanan dostları gücendirmek niyetinde değilim. Ama cehaletimi mazur görsünler. Ben her cumartesi Sayısal Loto oynayıp, bütün düşünsel enerjimi odaklayarak trilyonu kendime doğru çekmeye çalışıyorum ama ı-ıh, bir türlü olmuyor. Acaba nerede yanlış yapıyorum? Yoksa arada bir duvarların üzerine mi bakmam lâzım?