| |
|
|
Asla bitmeden, bitti deme
Yanıma yaklaştı ve sordu: "Emre" değil mi, "Emre Aköz..." Evet, derken berbat isim ve yüz hafızama lanetler okuyordum. Kimdi? Kimdi?.. "Beni hatırladın mı?" Böyle senli benli konuştuğuna göre sıradan bir tanışmışlıktan öte bir ilişkimiz olmalıydı. Ama ne zaman? Nerede? "Hatırlatsana" dedim. "Sen iki fil verip vezirimi almıştın. Ama sonra oyunu ben kazanmıştım." "Işık Lisesi'ndendin, değil mi?" "Evet, ben Asaf Özpetek ." Cuma akşamıydı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın düzenlediği film festivalinin gala gecesinden, bir anda taa 34 yıl öncesine ışınlandım. Kadıköy Maarif Koleji (şimdinin Anadolu Lisesi) satranç takımının en küçük oyucusuydum. Yanlış hatırlamıyorsam Darüşşafaka Lisesi'nin salonundaydık... Işık Lisesi ile karşılaşıyorduk. Rakibimi tuzağa düşürerek iki filimi verdim, buna karşılık onun vezirini aldım. Satranç oynayanlar bilir, bu ciddi bir üstünlüktür. Takım arkadaşlarım durumu görünce sırtımı sıvazlamaya, şakalar yapmaya başlamıştı. Artık kazanmak işten bile değildi. Ancak rakibim inat ve sabırla oyunu sürdürdü. O tüm enerjisini tahtaya vererek düşünürken, ben etrafta dolanıyor, diğer oyunlara bakıyordum. Eh, artık lafın nereye bağlanacağını anlamışsınızdır: Oyunu kaybettim. Kaptanımız bu işe çok bozuldu ve bir sonraki turda beni takımdan kesti. Bu durum fena halde içime oturdu. Ama öyle böyle değil: O günden sonra, ne kadar üstün pozisyonda olursam olayım, asla ama asla rakibim terk etmeden, oyunu bırakmadım, dalga geçmedim, 'nasıl olsa kazanırım' rehavetine kapılmadım. Hatta tersi oldu: O sabır, o konsantrasyon, o enerji sayesinde birçok kötü durumdan kurtuldum, berbat giden maçları uçurumun kenarından çevirdim. "Neler yapıyorsun" dedim Asaf'a. "Ferzan'ın filmini izlemeye geldik, abim Sıddık ile..." dedi. Farkında olmadan bana hayatımın en büyük derslerinden birini veren Asaf, meğer ünlü yönetmen Ferzan Özpetek'in kardeşiymiş! Nereden, nereye... Soru: Peki sizin de böyle "hayat dersi" aldığınız olaylar var mı?
|