'Köyümüze dönmek istiyoruz'
İstanbul'da bir "mezra derneği" var. Mezra bildiğiniz gibi köyden daha küçük yerleşim birimi. Türkiye'nin güneydoğusunda köyleşemeyen onlarca mezradan söz ediliyor. Tabii İstanbul'da mezra yok ama mezradan göç edenler çok. Bingöl'ün Kiğı ilçesine bağlı 6 mezra, 1995'te yoğun çatışma gerekçesiyle boşaltılınca, mezralarda yaşayanların çoğu İstanbul'a göç etti. Ve Mez-Der isimli bir dernek kurdular. Yerini yurdunu terk edip İstanbul'a gelen bu insanlar ilk kez köylerine dönmek istiyordu. Bu isteği MezDer Başkanı Ziya Eğin şöyle anlatıyor: "1996'da tazminat almak için başvurdum ama sonuç alamadım. Bölgeye gitmek için izin bile alamıyorduk. Bu durum 1998'in sonuna kadar sürdü. Bunun üzerine bütün halkı topladık. 'Netice almamız için gerçekten köyünüze dönmek istiyor musunuz?' diye sorduk. Hepsi bir ağızdan, 'Biz köyümüze dönmek istiyoruz. Metropol şehirde yaşayamıyoruz, ekmek iş bulamıyoruz. Bizi kurtarın' dediler. Biz de mezra mensubu 9 arkadaş birleşip bir dernek kurduk." İşte Türkiye'nin ilk mezra derneği böyle kuruldu. Kuşkusuz sonrası çok daha ilginçti. Neler olduğunu Eğin anlatıyor: "Bingöl Valiliği'ne durumu anlattık, bize 'Yukardan emir verilmesi gerekiyor' dediler. Biz de Başbakan Müsteşarlığı'na ulaştık. Merhum Müsteşar Yardımcısı Selçuk Polat da, 'Biz de destek oluruz ama başbakanlıktan birinin bize talimat vermesi lazım' dedi." Doğrusu bu talep devletin ilgililerini bile şaşırtmıştı ama çözüm hep daha yukarı havale ediliyordu. Dernek yönetimi sonunda en yukarıdaki isme, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'a ulaştı. Ziya Eğin, Yılmaz'ın olumlu cevap verdiğini belirtiyor ve şöyle diyor: "Mesut Yılmaz beye ulaştık, dosya verdik, meramımızı anlattık. Mesut Bey de müsteşara talimat verdi: 'O köye ne gerekiyorsa yap.' dedi Bunun üzerine ilgililerle Ankara'da buluşup toplantı yaptık. KöyKent kurulması için karar verildi. Tabii arsa parasını bizim ödememiz şartıyla." Nihayet sonunda hedefe ulaşılmış ve somut bir adım atılmıştı. Hemen Mez-Der yönetimi harekete geçti ve mezralara yakın bir arazinin parasını ödeyerek devlete teslim etti. Kuşkusuz bu, kolay bir iş değildi ama köylüler uzun bir uğraştan sonra bunu başarmıştı. Şimdi sıra devletteydi. Peki ne oldu dersiniz? Olan şu, yıllardır kurumlar arası mekik dokuyan köylülere devlet, ev başına 7 milyar lira verebileceğini söyledi. Bunun ne anlama geldiğini Eğin şöyle yorumluyor: "O para ile ev yapmak mümkün değildi. Çaresizce dosya elimizde yeniden Ankara'da kapı kapı dolaşmaya başladık." Aradan tam 5 yıl geçmiş, yıl 2003 olmuştu. Eski iktidar gitmiş, yerine AK Parti gelmişti. Aynı dosya bu kez TOKİ'ye ulaştırıldı. TOKİ yetkilileri köylerine dönmek isteyen insanları beklenenden daha iyi karşıladı. Dosya işleme kondu ve bölgede yapılan araştırmadan sonra, Türkiye'nin üç bölgesinde yapılması planlanan "Tarım Köyleri" kapsamına alınarak ihale sürecine sokuldu. İnanılmaz bir hızdı bu. Doğrusu köylülerin mutluluğuna diyecek yoktu. Evlerin yapım ihalesini de Bingöl kökenli Has-Vural İnşaat almış ve işe başlamıştı. Bundan iyisi can sağlığıydı. Ancak bu mutluluk uzun sürmedi. Yaklaşık bir yılda teslim edilmesi gereken evler aradan tam 3 yıl geçmesine rağmen hala teslim edilmedi. Firma herşeyi yarım bırakmış, herkese de borç takmıştı. Şimdi 2006'dayız. TOKİ'nin 3 yıl içinde 200 bin konut yaptığını düşünürseniz, 89 köy evinin bu sürede bitmemesi mümkün mü? Ama bitmedi. Bugün bile, kış ortasında olmamıza rağmen hala inşaat sürüyor. İnsan inanamıyor. TOKİ gibi binlerce konutun yapılmasına imza atan bir kurum, nasıl olur da 89 köy evini bitirip teslim edemez. Bu işte bir gariplik yok mu? Titizliğiyle bilinen TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar'ın bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum. Ayrıca, camisi, okulu ve sosyal donatısı olamayan "Tarım Köyleri" mi olur?
|