Geçen haftanın ardından
Yazmak için aldığım notlar fazla olunca, geçen haftanın kısaca bir değerlendirmesini yapmanın iyi olacağını düşündüm.
NEYİN DAVASI? Önce Muazzez İlmiye Çığ'ın beraatla sonuçlanan davasından söz edeyim. Duruşma günü adliyenin önündeydik yaklaşık 500 kişi. Yaş ortalaması 35-40'tı. Gözümüz gençleri aradı. Özellikle de dil-tarih- coğrafya fakültesi, arkeoloji, Sümeroloji bölümü öğrencilerini. Bir de orada olmaması gerekenler vardı. Muazzez Hanım bahane, dertleri slogan atmak, kendilerini göstermek! Kimseyi davalarına ortak edemediklerinden, kalabalık gördüler mi ortaya çıkıp, slogan atıyorlar. Muazzez Hanım duruşmadan çıkmış, sevinç içinde bir şeyler söylemeye çalışırken sesini bastırmayı marifet sanıyorlar. Böyle yaptıkları için de yandaş değil, tepki çekiyorlar. Necla Arat, Nazan Moroğlu, Aydeniz Tüskan'ın yanı sıra ilk kadın valimiz Lale Aytaman ve eski devlet bakanı Önay Alpago'yu görmek ise hoş bir sürprizdi.
EVE DÖNÜŞ Cesur bir film olmuş hakikaten. Herkesin ellerine sağlık. 'Çemberimde Gül Oya' dizisi, 'Babam ve Oğlum' filminden sonra şimdi de 'Eve Dönüş'le yakın tarihimizin önemli bir dönemini hatırlıyoruz. Filmi özellikle gençlerin seyretmesi lazım. Doğmadan önce anne-babalarının, büyüklerin neler yaşadıklarını görmeli, bilmeli, öğrenmeliler. Gerçi işkence sahneleri seyrederken çoğu kişinin gözlerini kapamasına neden oluyor ama filmin anlatmak istediği bu zaten; işkence! Sinemadan çıktığımızda hep bunu konuştuk; bir insan bir insana niye işkence eder? Hiç mi üzülmez? Karısıyla sevişirken, çocuklarını severken, yastığa başını koyarken vicdanı sızlamaz mı? Merak ediyorum; mesela Kenan Evren filmi izler mi? İzlerse ne söyler? Filmi diğer 12 Eylül filmlerinden ayıran ise işkence gören kişinin; sağ-sol davalarına karışmamış, siyaset ve devrimden uzak, bir şey yapmayanların gözaltına alınmayacağına inanan fazla sıradan biri olması.
ÇİRKİN OYUN Seyretmedim, seyretmem de! Yazmak bile istemiyorum ama yaşadıkları çirkinliği ballandıra ballandıra anlatmaları, medyanın da buna alet olması fena halde canımı sıkıyor. İnanılır gibi değil; adam dayak atıyor sevdiği kadına, hem de herkesin içinde, o da odaya kaçıyor, sonra yanına geldiğinde cilveleşiyor! Ve hatırlanmaması gereken bu olay, çok matah bir anıymış gibi güle oynaya anlatılıyor yıllar sonra. Ne uğruna? Reyting, reklam, şan, şöhret uğruna. Dayak atmak övünülecek bir şey değil. Dayak yemek ise kabullenilecek bir durum hiç değil. Anlayın artık! Sadist ve mazoşistseniz de sesinizi kesin ve başkalarına kötü örnek olmayın. Ve farkında olun; iyice gözden düşüyorsunuz.
TEMİZLİK HASTASI Adam kıskanç, hem de acayip kıskanç, sevdiğini gözünden sakınıyor. Ama bunu erkeklik gösterisine dönüştürmüyor başkaları gibi. Kendine saklıyor. Bir de sevdiklerine. Bilen biliyor onun, yani Levent Yüksel'in nasıl biri olduğunu. Temizlik hastası olduğu da biliniyor! Bir kadında sevmediği, tahammül edemediği davranışların başında 'pis' olmak geliyor Yüksel'in. Ayakkabılarını silmeden eve giren, küllüğü doldurup temizlemeyen, yemekten sonra ellerini yıkamadan oraya buraya süren kadına, aşkından ölse bile dönüp bakmıyor. Anlayacağınız titiz, haddinden fazla titiz. Onun kalbini kazanmak ve orada kalabilmek için temiz olmak şart. Çok hoş, çok şeker, dünya tatlısı ama zor biri. Seyrederseniz bana hak vereceksiniz. O da haklı. Gitmiş gelmiş. Başkalarını değil yalnızca kendisini düşünüyor.
|