kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   News in English
   Son Dakika
   Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
'Yaşlılık bir günah gibi görülüyor'
'Yaşlılık bir günah gibi görülüyor'
'Paris'e gelirseniz arayın yemeklerimi tadın'

'Yaşlılık bir günah gibi görülüyor'


Jeanne Moreau sinemanın son yarım yüzyılına damgasını vurmuş, 120'yi aşkın filmlerinin çoğunda hep kendini yenilemiş bir yıldız... Türkiye'ye gelen Moreau ile konuştuk.

Fatih Özgüven geçen gün Radikal'deki yazısında Jeanne Moreau'nun yıllardır en çok karşılaşıp konuşmak istediği sinema yıldızı olduğunu yazdı. Benim için de öyle miydi? Bilmiyorum ama en azından ilk üç arasına girdiği kesindi. Çünkü bu muazzam kadın, 1950'den başlayarak sinema tarihini kesintisiz biçimde katetmiş, adı Yeni Dalga ile özdeşleşmiş, 120'yi aşkın filmlerinin çoğunda hep kendini yenilemiş ve sinemanın son yarım yüzyılına damgasını vurmuş bir kişilikti. Bir sinemasever için bundan daha heyecan verici ne olabilir?

HEMEN SESİNİ YÜKSELTTİ
Ama onu bu gelişinde yakından tanıyınca, önce Emek Sineması'nda, sonra Fransız Sarayı'ndaki yemekte ve nihayet baş başa bir saat geçirdiğimiz Çırağan Oteli'nde uzun boylu konuşunca, bambaşka şeyler keşfettim. 1928 doğumlu, demek ki bugün tam 78 yaşında olan sanatçı son derece gençti; dinamik, enerjik, heyecanlı, tutkulu, hayalci, vizyoner...Ve de öfkeli. Öyle ki konuşmamız sırasında bir sorumu sevmediğinde veya fotoğrafçımız Sinan onu "aşağıdan yukarı" resimlemeye kalktığında, hemen sesinin tonunu yükselterek bizi azarlamaktan da geri kalmadı. Bana hemen bir gece önce CNN'de izlediği bir tartışmadan söz etti, coşkuyla... Bangladeş üzerine bir tartışmaymış, Bangladeşli ve İngiliz konukların katıldığı... Herkes bol bol demokrasi lafı etmiş, klasik şeyler söylemiş. Tek bir kişi meselenin özüne dokunmuş, geri kalmış ülkelerdeki büyük yozlaşmaya değinmiş ve iktidarın insanları neredeyse kaçınılmaz biçimde yozlaşmaya yönelttiğini savunmuş: "Bunu yapan kimdi, biliyor musunuz? Bangladeşli genç bir sinemacı. Bir tek o konunun derinine indi ki bu yalnızca geri kalmışların sorunu değil. ABD'de var, bizde de." Ve o heyecanla sürdürüyor; "Tarih boyunca baskıya, dinsel fanatizme karşı çıkan yazarlar, filozoflar, sanatçılar olurdu. Bugün hepsinin etki gücü azaldı çünkü yaptıkları yeterince medyatik değil. Seslerini duyuramıyorlar. Oysa sinema çok medyatik, popüler bir alan. Sinemacının elinde eşsiz bir silah var. Sinemanın ünlüleri öylesine etkili ki istedikleri her şeyi kitlelere anlatabilir, önemli mesajlar verebilirler. Bu sinemanın gücü ve aynı zamanda hepimizin sorumluluğu da o ölçüde büyüdü." Moreau sinema sanatının gücünü gerçekten çok önemsiyor: "Sinema birbirimizi, başkalarını, ötekini anlamak için büyük fırsat. Irkçılığı ortadan kaldırabilmek, halkları birbirine yaklaştırmak için en büyük şans. Daha iyi kullanmalıyız. Büyük sinemacılar politik adamlar değildir. Bir ayna tutar, parfüm gibi bizi sarar, büyü yaratır, sinema... Politika değildir ama ahlaktır, estetiktir. Bize gerçeği değiştirmeden, bozmadan verir. Değiştirmiş gözükse bile... İyi bir film, müzikal komedi bile olsa zamanını ve insan gerçekliğini yansıtır." Soruyorum; "Yönetmenlere çok saygılı gözüküyorsunuz. Ama öyle yıldızlar vardır ki her şey onlarla başlar, onlarla biter. Örneğin Greta Garbo...Ve de siz." Karşı çıkıyor; "Hayır. Garbo veya Dietrich dönemi başkaydı. Yıldızların büyüsü her şeyden önemliydi. Ama günün birinde Fransa'da bir eleştirmen, Andre Bazin çıkıp da yönetmenlerin birer 'auteuryaratıcı' olduğunu söyledi ve her şey değişti. 20.yüzyılın ikinci yarısı artık yönetmenler çağıdır. Elbette hepimiz farklıyız. Örneğin Simone Signoret, eşi Yves Montand'la birlikte kendini siyasete adamıştı. Ben hiç siyaset yapmadım, siyasetten hoşlanmadım. Oyunculuğun başında hepimizin egosu vardı. Önce o gelirdi. Ama insan zamanla öğreniyor. Birinin kılığına girmeyi ve her rolden, her kimlikten etkilenmeden, parçalanmadan çıkmayı öğreniyor... Hiç fahişelik yapmadım. Sapkın değilim, zalim, aşırı gururlu, kötü kalpli, zina yapan biri olmadım hiç... Tarihin bir döneminde, 20. yüzyılda yaşadım. Ama kimleri oynamadım ki... Oyunculuk bu işte... Her kılığa girebilmek. Ve bunu yaparken asla yalnız olmadığınızı, etrafınızdaki herkesin, diğer oyuncuların, figüranların, teknisyenlerin, ışıkçı veya makyajcıların da bir büyük arkadaş grubu olup aynı maceraya katıldıklarını bilmek... İşte oyunculuk bu demek." En sevdiği rollerini soruyorum. Ya da kaçırmaktan üzüntü duyduklarını: "Asla kariyer hesapları yapmadım. Kimi zaman senaryoyu hiç görmeden, yönetmenle iki laf ettikten sonra o maceraya atıldım. Yönetmene güvenmek esastır. Her filmi, her rolü bir meydan okuma, hayata bir tür yeniden katılma olarak aldım. Hayat bir aksiyondur. Bir film ise reaksiyondur. Sinema tümüyle hayata karşı tepki, bir cevaptır."

'TUTKULU BİR AŞK YAŞADIK'
Onu ilk üne kavuşturan Louis Malle filmlerinden, "İdam Sehpası" ve "Aşıklar" dan söz etmek istiyorum. Hemen kesiyor: "O filmlerden konuşmayalım, beni çok üzüyor. Malle'la tutkulu bir aşk yaşadık. O bana tutuldu, ben ona vuruldum. Ve bu uzun süre devam etti. Artık o yok. Ama kalbimde bir yerde hep var olacak." Moreau, üç kez evlenmiş. Sonuncusu ünlü Amerikan yönetmeni, "The Exorcist- Şeytan"la zirveye çıkan William Friedkin: "Onu bir film için Fransa'ya geldiğinde tanıdım. Sonra "Şeytan"ı yaptı ve ünlendi. Evlenme teklif etti, çok şaşırdım. Gerçi annem İngiliz'di, bu dile ve kültüre yabancı değildim. Hatta raslantılar öyle olmasaydı, bir İngiliz oyuncusu bile olabilirdim. Ama ABD'de yaşamayı hiç düşünmemiştim. 1977'de New York'ta evlendik. Hem New York, hem de Los Angeles'ta evleri vardı. İki kentte de yaşadım. Ve Amerika'yı çok sevdim." Ama üç yıl sonra, o Fransa'nın göbeğinde ilk yönetmenlik denemesi olan "L'Adolescente-Genç Kız"ı çekerken Friedkin telefon edip boşanmak istemiş: "Pek nazik bir jest değildi. Ama hemen evet dedim. Evliliği başaramıyorum, bana göre değil. Bir daha da evlenmedim. Bakın, bu hafta Paris Sinematek'i bir Friedkin toplu gösterisi düzenliyor. Beni arayıp açılış konuşmasını yapmamı istedi, kabul ettim. Çünkü kin tutma huyum yoktur."

Başlıca filmleri: Kraliçe Margot/ İdam Sehpası/ Aşıklar/ Tehlikeli İlişkiler/ Moderato Cantabile/ Gece/ Jules ve Jim/ Eva/ Dava/ Bir Oda Hizmetçisinin Günlüğü/ Tren/ Viva Maria/ Mademoiselle/ Siyah Gelinlik/ Monte Walsh/ Nathalie Granger/ Valsçılar/ Kaderi Arayan Adam/ Querelle/ Alabalık/ Nikita/ İnsan Yüreğinin Haritası/ Veda Vakti
DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 'Kızımı bana verdiği için Cihan'ın ellerini bile öperim'
 Cumhuriyet'in gerçek divası: Müzeyyen Senar
 'Bağırarak şarkı söylüyorlar'
 'Ercan dedi diye tesettüre bürünemem'
 'Kadınlar komik adama güler, ağırbaşlıyla sevişir'
 'Amacım bir Altın Portakal ödülü almak'
 Ağırlamak bir sanattır
 'İstanbullu olmak görgülü olmak demek'
 'Yaşıyorum, her şeye rağmen...'
 Kötü bir garsondu çok iyi oyuncu oldu
 'Aile planlaması yaptık, 7 çocuk istedik 6 oldu'
 'Kaşar lafını özel hayatımda da kullanırım'
 'Eski Aziz Yıldırım değil!'
 Uzan'a her 'hayır' 100 bin dolar!..
 Gerçek bir feminist iyi yemekler yiyendir
 11 Eylül'de dünya bir hayal gördü
 'Bu, Ele Güne Karşı'dan sonra en iyi albümümüz'
 'Tiyatrocu olabilmeyi kadın olmaktan bile çok istedim'
 Er Kırandi'nin dağdaki 24 günü
    Pazar Sabah Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
En uzun süren 30 saniye
En uzun süren 30 saniye
Beşiktaş'ın kalecisi Cordoba'nın takımla ilişkisi kesildi ama...
Sıra gecesi ünlülerle dolu
Sıra gecesi ünlülerle dolu
Mahir Günşıray'ın kurduğu Tiyatro Oyunevi İstanbul Tiyatro...
Bulgur sonunda sınıf atladı
Batı'da pişenin her zaman bize de düştüğü gibi yakında en lüks...
Limanlarda iris taramalı geçiş
Amsterdam Schiphol'de uzun kuyruklar ve bitmek bilmeyen güvenlik kontrolleri,...
TSK taarruz helikopterini arıyor
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Taarruz, Taktik ve Keşif Helikopteri (ATAK)...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.