| |
|
|
Dünden bugüne
Dün eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut'la sohbet ettik. Sohbetten "bazı bölümleri" yazacağız. Başbakan'ın önüne "terörle mücadele konusunda" raporlar gelmiş. MİT'ten... İçişleri'nden... Emniyet'ten... Jandarma'dan... Her kurumdan, her konuda "farklı rapor."
Başbakan "hepsini" toplamış: - Falanca konu için ne yaptınız? Herkes "rapor yazıp, makama arz ettik" yanıtını vermiş. Başbakan: - Konuyu makam mı çözecek, siz mi? Ne yaptığınızı söyleyin. MİT demiş ki: - Elimizdeki istihbaratı jandarma ve polise bildirdik. Jandarma ile polis itiraz etmiş: - Hayır vermediler.
MİT "istihbaratı verdiğine dair" kayıtları çıkarmış. Başbakan "polis ile jandarmaya" sormuş: - Ne diyorsunuz? - Bu genel istihbarat... Biz nokta istihbarat isteriz... Şu gün, şu saatte, şurada gibi. Başbakan, MİT'e dönmüş: - Siz ne diyorsunuz? - Efendim her zaman öyle nokta istihbarat veremeyiz ki.
Akbulut dün dedi ki: - nO ona atıyor, öteki ötekine... Top ortada dolaşıyor... İş ortada kalıyor... Çözülemiyor.
Bir gün bir MİT'çi öldürülmüş. Başbakan, MİT Müsteşarı'nı çağırmış: - Bir elemanınız vuruluyor... Önceden istihbaratınız var mıydı? Varsa ne yaptınız? Müsteşar uzun uzun yanıt vermiş. Dün Akbulut'un bize söyledikleri: - Yanıtların hiçbiri beni tatmin etmedi.
Yıldırım Akbulut: - Dün işi çözmesi gerekenler arasında eşgüdüm çok azdı... Bir araya getirmeye çok uğraştım... Bilmiyorum bugün nasıl gidiyor? İşlerin "nasıl gittiği" ortada. Ya da "gitmediği."
|