kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
David Selim Sayers @ SABAH
 

Doğubank'tan aldım!

Doğubank İş Hanı'nın kapanmasına on dakika var ve handaki tüm dükkanlara en az dört kez girip çıktınız. Amacınız bir DVD player almak. "Kamosonic" adlı bilinmedik bir marka, Kamasutra ve Panasonic'in mistik ama tehlikeli bir bileşimini vaadediyor. Siz ise satıcılardan birinin "Bunda orijinal Sony gözü var abi" cümlesiyle neyi kastettiğini çözmeye çalışıyorsunuz. Çünkü siz bir İstanbullusunuz. Doğubank, bir İstanbul efsanesidir. Bazen bir arkadaşımız, elektrikli süpürgenin fiyatında kazıklanmış olduğumuzu yüzümüze vurmak için Doğubank'ı zikreder. Bazen bir dost, uzak bir akrabasının tüm bir ev sinema sistemini Doğubank'tan ne kadar da ucuza kapattığını hayıflanarak anlatır. Ve neredeyse her zaman, "Biz de şu Doğubank'a bir gitsek" serzenişi yükselir. Ama ya zaman yoktur, ya araba tamirdedir, ya da ayın sonu gelmiştir. Doğubank ziyareti hep ertelenir.

EN BÜYÜK KAZIK
Bu yüzden ben, mükemmel fiyata mükemmel DVD playerın peşinde Doğubank labirentini dolaşırken kendimle gurur duyuyordum. Elbette ki ben de her normal insan gibi köşedeki dükkana gidip gözüme ucuzca bir model kestirerek, bu işi kısa yoldan halledebilirdim. Ama hayır, ben sıradan alışverişimi bile bir İstanbulluluk deneyimine dönüştürmek, sadece gerçek bir İstanbullu'nun bilip de gitmeye cüret edeceği bir yerde alışveriş yapmak istiyordum. Ve böylece, kendimi Sirkeci'nin balta girmemiş kalbinde, Doğubank İş Hanı'nda buldum. Sevgilimle saatler süren arayışımızın sonunda istediğimiz gibi bir DVD player da bulduk. Ama Doğubank ziyaretimi takip eden günler ve haftalarda o kadar da hoşuma gitmeyen birçok şey daha buldum... İlk yıkımı birkaç gün sonra, büyük bir süpermarkette yaşadım. Evet, o köşeden bana bakan nesneler DVD playerlardı. Doğubank'tan aldığımla tıpatıp aynıydılar. Ve çok daha ucuzdular... İkinci yıkımı yaşamam da uzun sürmedi. Sevgilim, bir marketin indirim broşüründe benimkinden çok daha kaliteli bir markanın DVD player'ını, aynı fiyata gördü. Ama tüm bunlar, yaşadığım üçüncü ve son yıkımın yanında sönük kaldı. Bir sabah, günlük Banu Alkan ve Murat Taşdemir dozumu almak için Kuşum Aydın'ın programını açmışken, bir takım reyonlardan izleyicilere hediyeler dağıtılmaya başlandı. Bu reyonlardan birinde ne görsem beğenirsiniz? Utanarak itiraf ediyorum, Doğubank'tan aldığım ve en azından sadece orada bulunabileceğine kendimi inandırmış olduğum DVD playerın aynısını! O an, bittiğim andı.

İSTANBUL'DA MARKA OLMAK
Gerçek İstanbulluluk hevesime, otantik Doğubank deneyimime ne olmuştu? İstanbulluya özel bir şey yapmış olma ve bundan bir fayda sağlamış olma hülyası, buraya kadar mıydı? Dünyam sarsılıyordu. Anında, bir İstanbulluluk bilinciyle yapmış olduğum diğer işlerden de şüphe duymaya başladım. Dost tavsiyesiyle ulaştığım Unkapanı'nda dükkanı olan ustaya yaptırmış olduğum banyo ve mutfak da mı, aslında Nişantaşı'ndaki Vitra'dan daha pahalıya patlamıştı? Binbir zahmetle Mısır Çarşısı civarından aldığım açık kedi maması, Cihangir'deki veterinerin sattığından daha hesaplı olmayabilir miydi? Safkan bir İstanbulluyu, İstanbullu olma özentisi yüzünden sürekli kazık yiyen bir saftan ayırt eden çizgi neredeydi? Ben bu çizginin hangi tarafında yer alıyordum? Tüm bunları düşünürken önümde loş da olsa bir umut ışığı belirdi. Bundan sonra ben de arkadaşlarıma, Doğubank'tan alışveriş yaptığım için hava atabilirdim. Hikayenin gerisini bilmelerine gerek yoktu. O anda ben de, Doğubank efsanesinin bir parçasına dönüştüğümü anladım. Ve efsanenin sırrını çözdüm. Efsane, aslında bir markaydı. Bazen, sadece markaları farklı olduğu için aynı iki kottan on kat daha pahalı olanını tercih edebiliriz. Aynı biçimde, üzerinde büyük harflerle "İstanbul" yazan bir deneyimi yaşamak uğruna da bazı boş vaatleri ve beyaz yalanları göze alabiliyoruz. Acaba gerçek İstanbulluluk da bir marka haline mi geliyor? Ve eğer öyleyse, bu marka tuzağına düşmeden İstanbulluluğumuzu nasıl yaşayabiliriz?

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 İstiklal'in taşı toprağı altın!   / 17-02-2006
 İstiklal'in taşı toprağı altın!   / 17-02-2006
 Doğubank'tan aldım!   / 10-02-2006
 Doğubank'tan aldım!   / 10-02-2006
 Almanya'da bu asla olmazdı!   / 03-02-2006
 Almanya'da bu asla olmazdı!   / 03-02-2006
 Buraları eskiden hep tarlaydı   / 27-01-2006
 Otobüs ve metro Mazi... Ati!   / 20-01-2006
 İstanbul'da bir İngiliz   / 13-01-2006
 Memleket nere birader?   / 06-01-2006
  » Yazarlar
    Alışveriş
    Yaşam
    Ajanda
    Güncel
    Gezi
MEHMET TEZ
Bizim cazcılar ve tutuculuk
Bir süre önce İKSV'nin,...
DAVID SELIM SAYERS
Arabadan tanışıyoruz
Katettiğimiz yolların monoton...
1000 genç hekime mecburi 'ev hapsi'
1000 genç hekime mecburi 'ev hapsi'
Sağlık Bakanlığı tarafından ataması yapılmayan ve diploması...
Ve kurul onayladı: Dr. Benli şizofren!
Ve kurul onayladı: Dr. Benli şizofren!
Şizofreni teşhisine rağmen Adli Tıp'ta görev yapan Dr. Abdullah...
Şimdi söz Sezer'de
Muhalefetin "Hoca'yı yalnız bıraktınız" diye suçladığı AK Partililer...
İsrail'den buzları eriten 'geleceğe bakalım' telefonu
İsrail Başbakan Vekili Olmerd, Erdoğan'ı telefonla arayarak, "İkili...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.