kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Sunay Akin @ SABAH
 

O en kuvvetli insan...

O'nunla karşılaştığında sekiz yaşındadır. Yeni ders yılının başlamasına birkaç gün kalmıştır ve okul alışverişi yapan annesiyle birlikte neşe içinde eve dönmüşlerdir... Çok uzun süre birlikte olamazlar; kırmızı defter kabıyla üstünü örtmemesi için annesine çok yalvarır ama nafile; tüm defterleri kaplamalıymış annesi, öğretmen kızarmış yoksa! O, koca dünyayı sırtında taşıyordu ve çocuğun o güne kadar gördüğü en kuvvetli insandı; tabi ki babasından sonra!.. Matematik defterinin ön kapağındaydı resmi. Resmin altında da adı yazıyordu: "Atlas" Çocuk, bir defter firmasına ad olan mitolojik kahraman Atlas'ın resmini, defter kapağından anımsayabildiği kadarıyla kağıtlara çizer. Her resim dersinde de boya kalemleriyle Atlas'ın resmini yapmaktadır. Ders esnasında bir gün, annesinin defteri kapladığı kırmızı kabı eliyle defterin kapağına iyice bastırarak Atlas'ın resmini görmeye çalıştığını fark eden öğretmeni tüm sınıfın ortasında tahtaya gelmesini isteyerek, azarlar kendisini. Hayır, çocuğu üzen öğretmenin sert konuşması değildir... Öğretmen, Atlas diye birinin olmadığını, artık bu masallara inanmaması gerektiğini söylemektedir. İnsanın dünyayı, doğayı tanımadığı dönemlerde uydurduğu bir hayal kahramanıymış Atlas!.. Atlas'ı unutup, dersi dinlemesi gerekirmiş...

ATLASIN SIRTINDAKİ DÜNYA
İlk insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyorlardı, bilgi sahibi değildiler... Oysa Atlas'ın sırtında taşıdığı dünya düz değil, yuvarlaktı... Yani Atlas, öğretmenin dediği gibi Karanlık Çağ'da uydurulmuş bir kahraman olamazdı. Çocuk, bunu keşfetmenin mutluluğuyla defter kabını yırtar ve sırtında yuvarlak dünyayı taşıyan Atlas'ın resmini aferin almak umuduyla öğretmenine gösterir: "Ama öğretmenim Atlas'ın sırtında taşıdığı dünya yuvarlak, O matematik biliyor; cahil biri olsaydı, sırtındaki dünyanın da düz olması gerekmez miydi?" O gün çocuk üşür, hem de çok üşür... Öğretmen ceza olarak kendisini dersten atmış ve koridorda okul çıkışına kadar beklemesini söylemiştir... Eski bir bina olan okulun koridorları soğuk, çok soğuktur... Ü.m. ve kardeşlerim: Çocuk haklıdır, matematik defterinin kapağındaki Atlas bilgisizliği değil, tam aksine bilimin kuvvetini temsil ediyordu. Mabedin girişindeki kuvveti simgeleyen Boaz sütunu da, sırtında dünyayı taşıyan bir Atlas değil midir? Mimar Hiram'ın koyduğu bu sütunlardan ikincisi, yani Jachin'in ise kontrolü simgelemesi, masonluğa giriş kapısının kontrol altına alınan kuvvetten oluştuğunu gösterir... Ve ben, bu iki sütun arasından her geçişte Benjamin Franklin'i anımsarım: Doğanın kuvvetlerinden biri olan şimşeği, kuyruğuna anahtar bağlanmış bir uçurtmayla kontrol altına alarak paratöneri keşfetmişti Franklin... O'nun uçurtmaya bağladığı anahtar ve masonluğun girişindeki iki sütunun kuvveti ve kontrolü simgelemesi!.. Beynimde çakan şimşek şu: mabedin kapısını açan bilimin anahtarıdır. Masonluğun tüm çalışma objeleri, avadanlıkları da bizi bu gerçeğe ulaştırır.

DAMLALARIN SÜREKLİLİĞİ

Bizler burada, insanlığın en eski belleğinin içinde bulunuyoruz. Uygarlık denilen kuvvet, belleği olmasaydı kendini yenileyemez ve böylelikle ilerleme olamazdı. İnsanlar bir milyon yıldan beri doğup ölmekte ama yalnızca altı bin yıldan beri yazmaktadır. Uygarlık gibi masonluğun da belleğini oluşturan kuvvet yazıdır. Yazı da gücünü kendi gelişim sürecindeki belleğinden alır. Bunu en güzel Grek edebiyatındaki şu iki dize anlatmaktadır: Bir taşı delen suyun gücü değil, Damlaların sürekliliğidir. Kuvvet süreklilikten doğar; on binlerce damladan sonra, üstüne düşerek taşı delen o son damlayı "kuvvet" olarak adlandırmak büyük bir yanılgıdır. Yazının ilk damlalarında sembolleri görürüz. Zaman içerisinde yerini harflere bırakacak olan bu sembollerin ilk damlası Mezopotomya'da düşmüş ve uzak Çin'den Mısır'a kadar bir çok yerde farklı yazı sistemlerinin doğmasına neden olmuştur. İnsan denilen ham taşı yontmanın serüveni böylelikle büyük bir kuvveti ele geçirmiştir. Ne var ki, yazının gücünün anlaşılması çok kısa sürecek ve gerek Mezopotomya'da ve gerekse Mısır'da okuma, yazma bilmek hem bir ayrıcalık, hem de iktidar aracı olarak görülecektir. Ü.m. ve kardeşlerim: İngilizler de şöyle bir söz vardır: "Kaz tüyü, arslan pençesinden daha kuvvetlidir..." Bu sözün ortaya çıktığı dönemde kalem yerine kaz tüyünün kullanıldığı bilgisinin ışığı altında, insanı doğada egemen kılan en büyük kuvvetin yazı olduğunu söylemeliyiz. Yazının kullanımının insanın bir milyon yıllık bir yaşamında hızla yayılması iktidar kavgalarını çoğaltmış ve kontrol edilemeyen bir kuvveti de sürekli olarak beslemiştir. Nobel dinamiti bulduğunda bunun savaşlarda kullanılacağını biliyordu, tıpkı dağa atıldığında yol açacağını bildiği gibi!..

O PES ETMEYECEKTİR!
Yazı, insanlığa yeryüzünde cenneti sunarken, cehennemin de yeryüzünde olduğu gerçeğini göstermiştir. Hangisi daha kuvvetlidir; Hitler'in meydanlarda yaktığı cehennem ateşi mi, yoksa o ateşe atılıp yok edilmek istenen kitaplar mı?.. Bu soruyu kendi ülkemize de uygulamalıyız: Hangisi daha güçlüdür; Sivas'da yakılan ateş mi, yoksa o ateşin içinde son nefeslerini veren yazarların kitaplarında yazılanlar mı? Kimbilir, belki de ham taşını yontma uğraşında olanlar kaybedecek bu oyunu. Dinler ve halklar arasına düşmanlık ekenlerin bir tarlasına dönüşecek dünya... Belki de yazı, toprağa mayın gömmek isteyen bir elin bulduğu hayvan kemiğine dönüşecek!.. Buna inanıyor muyum gerçekten!?.. Hayır. Elbete hayır. Atlas'a inanıyorum ben, resmini matematik defterinin kapağında gördüğüm ilk günden beri biliyorum ki, dünyayı sırtında taşıyor Atlas... Belki biraz yorgundur... Nefesi sıklaşmış, dişlerini iyice sıkmıştır belki de... Belki biraz daha fazla ter damlıyordur alnından... Ama O pes etmeyecektir... Asla sırtından bırakmayacaktır dünyayı... Vazgeçse kurtulacaktır acılarından, ağrılarından... Ama o zaman daha büyük bir acı saracaktır yüreğini; dünyanın, insanlığın geleceğinden kaygı duymaktan vazgeçmenin acısı... Hayır, Atlas buna katlanamaz; bu acının yerine dünyayı sırtında taşımanın ağırlığını yeğlemektedir. Kırmızı defter kabını yırtıp, öğretmene Atlas'ı göstermiştim: Öğretmenim bakın, Atlas'ın sırtındaki dünya düz değil, yuvarlak Düz bir hayat sürmeyi bırakıp aranıza katıldığımda Atlas'ın varlığına hala inanıyordum. Bugün de inanıyorum O en kuvvetli insan, Atlas, burada, beni bekliyor. Defterimi örten perde kalkar kalkmaz göreceğim onu.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Nedir değişen?   / 11-02-2006
 Barış'ı çok özlüyorum!..   / 04-02-2006
 Kar yağıyor   / 28-01-2006
 Yaşamı ayağa kaldırmak, yeniden!...   / 21-01-2006
 Elleri kanlı bir kahraman   / 14-01-2006
 Sahi, neyin adıdır İclal?   / 07-01-2006
 Noel Baba Nasrettin Hoca'ya karşı   / 31-12-2005
 O en kuvvetli insan...   / 24-12-2005
 Hayaller kenti İstanbul   / 17-12-2005
 Dan Dan Dans!   / 26-11-2005
    Cumartesi Yazarlar
    Güncel
  » Yaşama Dair
    Sinema
    Gurme
SEDEF ECER
Büyük ustanın objektifinden 20. asır
Fotoğraf dünyasının...
ALİ POYRAZOĞLU
Hal ve gidiş
Herkes şikayetçi memleketin hal ve...
PROF. DR. ERDEM YEŞİLADA
Şişmanlık ve yeşil çay
Geçen hafta yeşil çayın...
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ
Emziğime dokunmayın!
Bebeklerin doğdukları andan...
SUNAY AKIN
Cin Ali ile Berber Fil
"Cin Ali, babası, kardeşi Suna...
'Bize neden kıydılar Hacivatım?' 'Ah bir bilebilsem'
'Bize neden kıydılar Hacivatım?' 'Ah bir bilebilsem'
Ne şaşırtıcı, ne tuhaf, ne sürprizli bir film... Adından veya...
Bir bilgisayar oyunundan beyazperdeye
Bir bilgisayar oyunundan beyazperdeye
Bu film de yıllar önce çok popüler olan bir bilgisayar oyunundan...
Şarap dolabında ayran satılmaz
Mehmet Yalçın şarap ve viski hakkında kitapları olan yıllardır bu...
Bursa'nın iskenderine hamsili yorum
Karadeniz mutfağıyla Güneydoğu mutfağını buluşturan Laz Dürümcü hamsi...
Türk müzisyen Afganistan'da okul açıyor
Fransa'da yaşayan kadın orkestra şefi Sera Tokay, dört yıl uğraştıktan sonra...
Çin'e okumaya gitti fotomodel oldu
Ankara Üniversitesi öğrencisi Bengü Ergin Çince'sini geliştirmek için gittiği...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.