Kalleş kaleşler ile Veysel Ateş'ler
Kimimiz sanıyor ki, ne bileyim, "derin devlet... lokal olay... itirafçı bombası... asker parmağı... provokasyon... jitem jötem... susurluk, susuzluk, suskunluk" gibi olayların üstüne gidilmesi, yazılması, çizilmesi, teşhir edilmesi, kınanması, araştırılması, kovuşturulması, soruşturulması, bazen bir ihtimal mahkum edilmesi... "Terörün ve örgütün elini güçlendirir." Aynı zamanda, "terörle mücadelenin ve güvenlik güçlerinin moralini ve elini zayıflatır." O yüzden, gizlemek, tanımazdan, bilmezden, görmezden gelmek gerekir. Terörist dururken bunlarla uğraşmaya "hainlik" bile denebilir.
Bir görüştür ama bulanık görüştür; bulanık suda avcı bir görüştür. Olay, ancak suçüstü gibi olup da büyük medyada bu şekilde yer bulmayı hak edinceye kadar, bölgede, yörede zaten yeterince yorumlanmış, sokaktan sokağa, haneden haneye, kahveden kahveye, mezradan mezraya bin türlü hikaye anlatılmıştır. Biraz ilgilenen, bölgede benzeri patlamaların iki aydır "aynen böyle" değerlendirildiğini bilir. İnsanlar, belki aklı başında olup da şiddetin her türlüsüne karşı çıkabilecekler dahi, neredeyse PKK'yı "hep masum" gören bir akıntıya kapılıp giderler. Karanlık kaldıkça, her olayın çekiştirilip yamultulması mukadderdir zaten. Oysa, "resmi terör" yöntemlerini ve hücrelerini yok etmek, mahkum etmek, hukuku aramak, karanlıktan mümkün olduğunca çıkmaya çalışmak da bir yoldur. Bu yol, "adalet duygusu" nun tesisine ve tahkimine dair bir ufuktur. Başbakan, Genelkurmay Başkanı böyle bir yolda hakikaten uzlaşmışlarsa, ne ala.
Mesele; evinin önünde kurşunlanan bir çocuğun öldürülmesini bir an önce yargıda aydınlatmak... Mesele; bir zamanlar "PKK tetikçisi" iken inançsız, adi şiddet tutkusunu şimdi "devlet emri"ne sunan mamul katillerin elindeki bombayı, bombayı vereni, ona emredeni yangından kaçırmadan, öyle kafadan bireysel kabul etmeden, köküyle ve suyuyla yargı konusu yapabilmektir. O zaman hep birlikte şunu daha kuvvetlice söyleriz: Ey vatandaş! Devlet şiddeti gibi meselelerde çok insan, anormal vicdan, tepki ve isyan olan ruh halinizi, lütfen; pusu, bomba, mayın, daimi silah daimi şiddetle her türlü umudu boğmaya adamış hemşehrilerinize karşı da büyütün. Büyütün ki, birbirleriyle çatışırken aslında birbirleriyle ittifak yapan kimilerinin, daha çok ölüm, daha çok "30 bin insanımız", daha çok yetim, daha çok acılı anne, daha çok bayraklı şehit, daha çok rengarenk tabutlu cenazeler üretmesinin... Koşuşturan şu miniklere daha karanlık gelecek biçmesinin, daha genç kefenler dikmesinin de önüne geçilebilsin. "Kalleş kaleşler" hangi bagajda çıkarsa çıksın, kınanabilsin, kırılabilsin. İkiyüzlü olmadan!
Garip bir istatistik: İnternette arama yapmak üzere, "Google"a, Şemdinli'de astsubay arkadaşlarının yanında bomba zanlısı olarak yakalanan PKK itirafçısı "Veysel Ateş'in adını verdim. Yani, ulaşılabilen tüm kaynaklarda kayıtlı "Veysel Ateş"lerle ilgili metinler gelecekti. Toplam 28 atıftan, bir, iki istisna hariç üçü şu kişilere aitti: Şemdinli "lokal operatör"ü, eski PKK'lı "terörist", şimdi devlet elemanı Veysel Ateş. 2001'de Silopi'de, iki DEHAP'lının en son görüldüğü ve orada bugüne dek kayıplara karıştığı Jandarma komutanlığında o gün nizamiyede nöbetçi olup isimleri kaydeden, gittiklerine dair ifade veren Çavuş Veysel Ateş. Ve Mersin'deki bayrak yakma olayında sanık çocukları gözaltına alanlardan polis Veysel Ateş. Çok rastlanabilen bir isim soyadı ikilisini makineye verince karşınıza en çok çıkanlar, bilim adamları, sanatçılar, futbolcular değil; bir yerinden "terör, terörle mücadele, şiddet"le ilişkili Veysel Ateş'ler. Yani, öyle bir ateş ki, neredeyse iki Veysel'den, üç Aysel'den birini içine alıp sürüklemiş! Çok fazla, çok!
|